Bu yazı, hem yazın yaşamımın, hem de siyasi yaşamımın dönüm noktası olacak gibi.
Yazacaklarım biraz hüzünlü ama sebebi ben değilim.
Malûm sol, sosyal demokrat bir siyasi eğilimim; diyalektik düşünen de bir kafam var.
Biraz şansım olsa da, her zaman değirmenin taşının dönmesi için yıllarımı verdiğim Kamuda, sosyal amaçlı derneklerde (Antalyalılar Derneğinde yıllarca Başkan ve yönetici, Antalyalılar Evinde de kurucu başkan olarak) ve de projelerimizin bir kenara konmasına kadar da üyesi olduğum CHP'de, yıllarca akıllı ve mantıklı süreçler yönetmeye; ben merkezli değil, toplum merkezli, sosyal ve siyasal olmaya çalıştım, emek verdim.
Dolayısıyla bazı konularda izniniz olursa, doğrudan kendim ile ilgili olmasa da, duyarlı bir yurttaş olarak çevremde yaşananlar ile ilgili olarak "ahkam kesmeyi", kendime hak görüyorum.
Her şey seçimlerden sonra başladı.
Bir gün telefonum çaldı, bir zamanların Kamu Bürokrasisinde ve SHP'de üst düzey yönetici olarak görev yapmış, Ablam saydığım bir Hanımefendi aradı ve Torunu için yurtiçinde ve yurtdışında iş aradıklarını, çalmadıkları kapının kalmadığını söyleyerek, ne yapabileceğimi sordu. Ben de etrafa şöyle bir baktım.
Kişisel ilişkilerim ile pek yakında bir çözüm üretmek üzereyiz.
Yine geçen hafta, yıllarca Avukatlık ve Milletvekili olarak görev yapmış bir Ağabeyim aradı, benzer bir konuşmayı o da yaptı ve o da, Doktora yapmış kızı için neler yapabiliriz dedi.
Onun için de görüşmeler yapıyoruz, bir çözüm üreteceğiz.
En son dün, Ankara'da Uğur Mumcu Parkında bir arkadaşım ile dolaştık, sohbet ettik, ondan ayrılıp başka bir arkadaşım ile konuşurken, o da bana başka bir şok yaşattı.
Onun da kızı okumuş ve açtığı bürosunda bir şeyler yolunda girmeyince, önce büyük bir şehrin yerel yönetim birimlerinin birin de, olmayınca da, kendisinin parti üyesi, Babasının da Bakan ve Milletvekili olarak önemli görevler üstlendiği, hatta üstlerinde emekleri olan partili bir Belediye Başkanından ricaları ters çevrilince, oturdukları semtin yıllarca siyasi mücadele ettikleri Belediye Başkanı ile tesadüfen karşılaşırlar ve biraz da üzüntülü bir sohbet ederler.
Kendisine muhalif eski bir Bakan ve Milletvekilinin üzüntülü durumunu gören ilçe belediye başkanı, odasına çağırır ve kendilerini misafir eder.
Daha sonra da konuyu anlayınca, ilgili Başkanını çağırır ve konuştuktan sonra, "torununuz yarın istediği işine başlasın", der.
Dün de işinin ikinci günüymüş.
Gördüğünüz gibi hiç bir olayın doğrudan tarafı değilim, mağdurların paylaştıkları siyasi düşünce dışında.
Şimdi gelelim kişisel bir anıma.
Bürokraside uzun yıllar geçince, bir çok diyaloğunuz ve ilişkiniz oluyor.
Yıllar önce bir yeğenim için iş arıyoruz. O dönem Antalya Belediye Başkanı merkez sağda, sonra Milletvekili de olan bir tanıdığım, hemşerim.
Kendisinden ricada bulundum ve yeğenim orada işe başladı.
Sonra, yerel seçim sürecine girildi, üniversitede akademisyen olan bir tanıdığım hoca da, gönül bağım olan partiden büyükşehir belediye başkanı olmak istediğini, istifa etmenin de son günü olduğundan Genel Başbakan ile görüşmemi istedi.
Hemşerim de olan Parti'nin Genel Başkanı sabahın köründe evinden aradım ve görüştüm.
Kendileri de, adını verdiği bir milletvekili ve o dönem il başkanı olan değerli dostum Ömer Melli ile görüşüp, notunu kendilerine iletmemi istediler, ben de Genel Başkanın notunu ilettim.
Tabi adaya da bilgi verdim.
Sonunda ilgili hoca hem aday hem de Belediye Başkanı oldu.
Peki kendisine bu iyiliği dokunan adama, Belediye Başkanı ne yapar diye soracak olursanız;
İlk ayının donun da, Sayın Başkan Menderes Türel'in işe aldığı yeğenimin işine son verdi.
Daha sonra eşimiz, Dostumuz sandığımız, Ankara'da bir çok dertlerine derman olduğumuz halen de başkan olan dostlarımız sağ olsunlar, hiç bir boş kadro bulamadılar, o da şimdi turizm sektöründe çalışıyor.
Sizin yerinize baştan ben söyleyeyim, "kardeşim, bu işler hep eş, dost ile mi oluyor". Eyvallah.
Eee biz de yıllarca hem Kamu Görevimizi adam gibi yaptık, hem de eşin, dostun derdine derman olduk.
Özel sektörde çalışırsınız kendinize kazanırsınız. Kamuda ise, kendinize değil, herkese çalışırsınız. Bu konularda da, kişisel ricalar yanlış, yersiz değildir.
Benim sorumlu olduğum yakın çevremin en azından şimdilik benzer bir iş sorunu yok.
O yüzden de rahatım.
Bugünkü yerel yönetimlerde olan bir düşünce ve siyasi partiye, yıllarca en üst düzeyde hizmet vermiş, ömürlerini bu uğurda harcamış bu kişilerin, bu kadarlık da "ricaları" olmasın mı?
Yıllar önce ANAP'ta Milletvekili de olan bir ülkücü arkadaşıma, siz ne kadar da şanslısınız, sağın bir yanından diğer yanına kadar geçiş serbestliğiniz var demiş ve gülmüştük.
Bilemedim ki:
Bu takımın sol, sosyal demokrat sahalarda da takım kaptanı olarak bu kadar top koşturacaklarını;
Bu sevdayı emek ve oy verenlerin de bir kenarda hüzünlü hüzünlü oturacaklarını.
Üzüntüm bunlar değil, üzüntüm Mustafa Kemal Atatürk'ün:
"Benim iki büyük eserim var, birisi Türkiye Cumhuriyeti, diğeri de CHP" dediği yapılardan;
Cumhuriyetin, Cumhuriyet karşıtlarınca,
CHP'NİN de, CHP'Lİ olmayanlarca yerle bir edilmesi.
Bütün bu yaşananlardan sonra, her ne olursa olsun bu seçmen tabanının bir sonraki seçimlerde bu CHP'ye oy vereceğini düşünmek, pek saflık olsa gerek.
Dilerim bir CHP'li bu yazıyı okur da, neler oluyor ya, der
Yoksa, bizim Toroslarda böyle durumlarda:
"Bence mala, davara zararı yok" derler.
Bence de. Gönül bu, koptuğu dala bir daha zor konar.