Bilimsel gelişmeler gösteriyor ki, bilişim teknolojilerindeki değişim ve dönüşüm, sosyal medya ve internet madde bağımlılığını tetikliyor. Uyuşturucu ve uyarıcı maddeler küresel bir sorun olmaya devam ediyor. İşim gereği girdiğim bir duruşmada 15 yaşındaki bir çocuğun sosyal medya üzerinden 52 çocuğu madde bağımlısı haline getirdiğini gözlerimle gördükten sonra sosyal medyanın çok da masum olmadığını biliyorum artık. Adına ‘kimyasal terör’ adını verdiğimiz bu illet Birleşmiş Milletler tarafından ülkeler için aynı zamanda ‘milli güvenlik’ sorunu haline geldiği işaret ediliyor.
Son dönemlerde bilinen geleneksel uyuşturucuların ötesinde kimyasal yöntemler kullanılarak üretilebilen, bağımlılık ve ölüm potansiyelleri maksimum seviyede olan sentetik uyuşturucular ile NPS’ler bu problemi çok daha karmaşık bir noktaya sürüklemiştir. Sorunun karmaşıklığında bu maddelerin yapımında kullanılan ve aynı zamanda yasal kullanım alanları olan kimyasalların kaçağa kayması belirleyici bir rol oynamaktadır. Yasadışı çetelerce uyuşturucu üretiminde kullanılan kimyasalların kaçakçılık sürecine entegresi çok farklı tekniklerle gerçekleştirilmekte, hem bu kimyasalların çeşit ve çokluğu hem de kaçağa kaydırılmalarında uygulanan akıl almaz yöntemler bilimsel delillere dayalı, bütünlük içeren, ulusal boyutun ötesinde uluslararası işbirliğini de gerektiren bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.
Türkiye, uyuşturucu ile mücadele alanında uluslararası toplum tarafından kurulan BM/UNODC, Avrupa Birliği/EMCDDA ve AGİT gibi pek çok öncü kuruluşun üyesi ve bu alanda imzalanan uluslararası anlaşmaların bir tarafı olarak ulusal mücadelesini “Tüm dünya çocuklarını kendi çocukları olarak gören” bir bakış açısıyla, çok yönlü ve bütüncül bir anlayışla sürdürmektedir. Ülkemizce önleme/eğitim, arzla mücadele, tedavi ve rehabilitasyon aşamalarında uygulanan politika ve stratejiler küresel toplumca yakından takip edilmekte, edinilen başarılar uluslararası raporlarda karşılığını bulmaktadır. Gelinen noktanın ileri götürülmesinde tüm kurumlarımızca çok kıymetli çalışmalar yürütülmekte, söz konusu çabalardan edinilen bilgi ve tecrübenin ulusal/uluslararası paydaşlara aktarılması ise önem arz etmektedir.
……………………………. …………………………. ……………………….
SOSYAL MEDYADAN GELEN ÖLÜM
Sosyal medya dev bir okyanus. Okyanusta her türlü yırtıcı canlılar mevcut. Çocuklar ise bu ortamda korunmasız ve yüzme dahi bilmiyor. Üstelik bu yırtıcılara karşı nasıl bir mücadele verecekleri konusunda farkındalığa ve bilince sahip değiller. Gazetelerin 3. Sayfalarında bu yönde haberler öyle bir sıradanlaştı ki, yaşanan ölümler nerdeyse kibrit kutusu büyüklüğünde veriliyor. Bugün yazımda sözünü ettiğim olay da İstanbul’da yaşanıyor. Henüz 13 yaşında ailesinden habersiz sosyal medyada hesap açan Beyza Doğan takıntılı bir ruh hastası yüzünden yaşamını yitiriyor. İstanbul'un Bahçelievler ilçesinde, koruma kararı olmasına rağmen eve zorla giren Selim Tekin tarafından silahla vurularak katledilen 16 yaşındaki Beyza Doğan hayatını kaybetmişti. Doğan'ı vurduktan sonra intihara teşebbüs eden Tekin, hastanede yaşamını yitiriyor. Hayatı kabusa dönen aile, kızlarını sürekli takip eden Selim Tekin'den defalarca şikayetçi oluyor. 35 kez koruma kararı alan aile koruma kararlarına rağmen yine de evlatlarını koruyamıyor. 28 yaşındaki Selim Tekin, saplantılı olduğu Beyza Doğan'ın evine zorla girip, Beyza Doğan'ı banyoya götürüp ensesinden vuran zanlı, ardında aynı silahla intihar girişiminde bulunmuştu. Olay sonrası hastaneye kaldırılan Beyza Doğan 2 gün süren yaşam mücadelesini yitirmişti. Bu olay ne ilk ne de son. Aileler bilişim güvenliği konusunda yeterli bilince ve farkındalığa ulaşması için hepimize görevler düşüyor.