Olaylara bakış açınız, değerlendirmeniz sizin düşünce sistematiğinizi belli eder. Bu yüzden de, bir olayın yapıcı/yaratıcıları vardır, bir de olayların etkiledikleri.

Baştan söyleyeyim, burada sözünü edeceğim, hatta eleştireceğim hiç bir olayda yapan/yaratanları asla suçlamayacağım. Suçlamıyorum da!.. Olaylardan olumlu etkilenenlere söz söylemeye gerek yok. Etkilenenler olayın sonuçlarından memnun ve mutlu ise, olayı yapan/yaratanlar haydi haydi memnun ve mutludurlar. Olayın olumsuz etkilediklerine gelince: Burada durup iki kere düşünmek gerek. Olayın olumsuz etkiledikleri, ya sessiz kalırlar ya da feveran eder tepki gösterirler. Şimdi gelelim, bu güne. Dün itibariyle koç gibi bir sorunumuz daha oldu. Ülke, tarafı belirsiz bir savaşın içine girdi, itildi. Amaç ne?. Suriye'nin kuzeyinde ABD ve çıkarı olan ülkelerce bir PYD/PKK devleti oluşturulup, güney sırlarımızı boydan boya duvar gibi ören bir sözde devlet ile Akdeniz’e başını çıkarmak. Burada yaşayanlar kim?. Kim bilir? Çünkü burada herkes yaşıyor. Suriye'nin sınırları da, TBMM ile Fransa arasında 20 Ekim 1921'de yapılan antlaşma ile çizilmiştir.  Türkmen, Kürt, Arap aklınıza gelen her milletten insan yaşıyordu. Bu gün ise, bölgenin nüfus yapısı değiştirilmiş ve ağırlıklı bir Kürt nüfus hakim kılınmıştır.  Saddam'ın devrilmesinden sonra, ABD kuvvetleri ile işbirliği yapan Kürt gruplar, savaşın bitmesi ile, birlikte uçaklar ile ABD tarafından Guam Adasına götürülmüş ve eğitilmişlerdir.(2008) Suriye'nin Ayn-el Arap kasabasında etrafında, bir Kobani özerk bölgesi oluşturulmaya çalışılmış; PYD lideri Salim Müslim'e, Türkiye'nin da katkıları ile Peşmergeler Irak'dan gelip, Urfa üzerinden "biji serok Obama!.." sloganları ile davullu zurnalı uğurlanmıştır.  Sonra bir de, İŞİD, DEAŞ, DAİŞ, DAEŞ herkesin meşrebine göre tanımlanan terör örgütü yaratıldı ve herkes de işine geldiği yerde kullandı. Artık, kimseye gerek olmayınca da, helikopterler ile alınıp, geldikleri gibi yine kimsenin bilmediği bir yere götürüldüler. Orta Doğu ile ilgili olarak, batılı vicdanların bir sözü vardır. Emperyalistler, bu bölgede "İT'İ, İT'E KIRDIRIRLAR" diye.  Evet, tam da böyle bir dönem. Kim, kimin ile ittifak, kim, kime düşman/dost belli değil. Şimdi televizyonlarda büyük askeri strateji uzmanları, savaşın stratejisini tartışıyorlar. Beyler, bu bir sonuç. BU NOKTAYA NASIL GELİNDİ? diye bir soru sorabiliyor musunuz?

Elbette ki "her Türk asker doğar" da, , her asker de ölecek diye bir şart mı var. Şimdilik hiç bir bilgi yok ama öleni/şehidi olmayan bir savaş olmaz. Bu şehitlere, hiç mi vicdani bir sorumluluk duyan olmayacak? ABD, kendi çıkarları için bölgeyi hallaç pamuğu gibi atıyor. Bölgedeki bütün ülke ve etik, inançsal grupları kullanılıyor. Burada ABD'ye niye yapıyorsun demek, abesle iştigal etmek demektir. İşi bu. Biri birleri ile anlaşmanın yolunu arama yerine, yüzlerce yıldır kullanılmışlıktan bir ders çıkarmayarak, hala emperyalistler ile iş birliğinin anlamı ne?  ABD, RUSYA ya da diğer hakim güçlerde çıkarları için herkesi kullanıyorlar. Haydi, bu tekliflerin muhatabı devlet, kişi ve grupların liderleri bu ilişkiden memnunlar. Cepleri para görüyor. İktidarları sürüyor. İtibarlar en tepede. Ve de bu ilişkileri allayıp pullayıp temsil ettikleri kitle ve halklara yutturuyorlar ve iktidarlarının sürmesi için de bu bir yol oluyor. Peki, her seferinde de emperyalistlerin çıkarları ile kendi çıkarlarını birlikte görüp, her seferinde kullanılan ve hayal kırıklığına uğratılan Kürtlere ne diyeceğiz? Elbette ki her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, Vatanı için gereken her şeyi yapmak zorundadır. Sonunda ölüm bile olsa. Ülke sınırları içinde olan her tülü şiddet ve amacı ne olur ise olsun silahlı eylemlere kafadan karşıyım. Ve bir devlet de yurttaşlarını ve ülke bütünlüğünü korumak için, yapılması gereken her şeyi yapmak zorundadır. Peki, Irak'ta Saddam’ı devirmek, Suriye'de Esat'ı iktidardan indirmek, Türkiye'nin sorunu mudur.  Irak ve Suriye'de ki karışıklıklarda, bizim yöneticilerimizin hiç bir sorumluluğu yoktur.

BOP Eş Başkanlığı, Yeniden Osmanlıcılık serüvenleri bize neler kaybettirdiler. Sarıkamış'da Enver Paşayı suçlamak bu gün için kolay, ya bu gün yaşananların farkına ne zaman varacağız?

Elbetteki, ülkenin savunması ve çıkarları gereği, TSK her türlü şeyi yapabilir. Savaş bile. Ama bu savaş kararını açıklamak, bir partinin il kongresinde mi olmalıydı? Alkışlayanların, alkışlamayanlardan öte ne çıkarları var ki. Biz daha ne kadar, kendi kendimizi ayrıştıracağız. İktidardakiler, iktidarda kalmak için her türlü şeyi yapabilirler. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de. Ya bunlara kanarak, inanarak kendimizi ne kadar daha kandıracağız. Ötekileştireceğiz? Ya ben de bir şeyleri atlıyor muyum; Ben de bir yerlerde yanlış yapıyor muyum diye kendine hesap soracak Allah'ın kulları yok mudur, bu ülkede? Yurttaşlık bilinci olanların, sorumlulukları ne zaman başlar, nerede biter? Bir düşünsek mi?