İki bin yılına, ikinci milenyuma girerken herkes o kadar çok mutluydu ki sormayın gitsin. Yepyeni bir binyıl, yüzyıl ve yıllar. İnsan, nasıl da heyecanlanılmaz, yüreği "küt küt çarpmaz", "pır pır uçmaz" ki!.. Ve öyle de girdik.
Önceki yıllarda da,
sanki bu yeni yıllara hazırlıkmışcasına, "insan okur", "bilgi toplumu",
"bilişim çağı", uzay çağı" gibi söz ve
söylemler ile kişiler, toplum yeni ve
güzel şeylere hazırlanıyordu.
Önceleri herkes kızsa
bile, Turgut Özal'a kredi açıyor, Demirel'i bağrına basıyor, Bülent Ecevit'in "Karaoğlan"lığını anımsıyordu
Bütün bunlara
günümüzden bakınca, ne iyi ve güzel düşlermiş demek geliyor insanın
aklına.
Akıl önemli bir süreç,
varlık ama bütün bunları şekillendiren şey ise, "bilgi"dir.
Bilgi ise bir öğrenme süreci sonucunda
elde edildiği gibi, hepimizin
genetik olarak kodlarına da yükleniyor.
Bir çocuğun doğumundan sonraki bütün
hareketleri içgüdüseldir. Açlık, kendini koruma/güvenlik, zaman ile sevgi,
güven. Bunlar ona öğretilen değil, genetik olarak
bütün canlılar gibi, varlığını sürdürmek ya da yaşama tutunmak için
yaptığı eylemlerdir.
Zaman ile de, öğretilen objeleri, kişileri tanır ve
kendisine yapılan hareketleri, yaşamsal bilgileri öğrenir.
"Oku" mak
ise, insanın evrimin ilk aşamasıdır. Çünkü,
okumanın olabilmesi için, kendisinden önceki nesillerin bir çabasının olması,
yazıyı icat etmeleri, yazacak bir şeyleri deneyimlemeleri ve bunu kayıtlara geçirmeleri gibi
süreçlerin olması gerekirdi.
Gelişmemiş toplumlarda her şey varsayım ve ön
kabullenişler ile olur. Bu
toplumlardan önceki toplumları, her şeyi sorgulamışlardır ve ve bir ön
kabule ulaşmışlardır. Bundan
sonrasını sorgulamak ise, yeni toplumun görev ve sorumluluğu olmaktadır.
Bizim ülkemizde, sokağa çıkın deyin ki,
"Allah'ın ilk emri nedir? Hemen hemen herkes "oku" dur
diyecektir.
Okumak ile ilgili bir
ön kabul vardır, okunması için yazılmış bir şeylerin olması
gerekir.
Peki, neyi
okuyacaksın?
Yanıt gayet basit.
"Kur'an"ı.
İyi de Kur'an, Hz Muhammed'e M.S 610'dan itibaren 23 yılda (22
yıl, 2 ay, 22 gün)de inmiştir. Bugün okunan
Kur'an ise, Hz Osman'ın Halifeliği döneminde toplanmış ve tablet/kitap haline getirilmiştir.
-DÖRT HALİFE DÖNEMİ:Hz. Ebûbekir
(632-634), Hz. Ömer (634-644), Hz. Osman (644-656) ve Hz. Ali (656-661)-
Buradaki
"oku"mayı, bilinen anlamda anlamak doğru değildir.
Tanrısal bir buyruk
olduğu kadar iletişimsel bir yön olarak
da almak gerekir. Tamam Dinde sorgulama yoktur, kesin itaat vardır ama, bu
itaat de, hurafeye değil, gerçek din ve inançlara
olmalıdır.
Öğrenmek sorgulamayı da
gerektiriyor. En temel öğrenilen kutsal
bilgilerde bile, ne çok eksik ya da yanlışlıklar var
Teknolojik gelişmelerin bu aşamasına kadar, bir
kısım insanlar, okumuş, öğrenmiş ise de; çoğunluğu, "sanarak"
kabul etmeye başlamışlardır. Bu ise
çoklarınca öğrenme olarak kabul
edilmiştir.
Günümüz dünyasında
ise, çoğu kişi öğrenmeyi,
"izleme" şeklinde sürdürüyor. Ya
şeyhi izleniyor ya da
hipnotize eden TV kanallarını.
Her ikisinde de
sorgulamak yok. Hûşû içinde durum idare
ediliyor. O yüzden de, birilerinin yönetim süreçlerine, iktidarlarına sorgusuz
sualsiz katılım sürüyor ve iktidarlar mutlak sayılıyor.
Üzgünüm ki bunun sağ ya da sol olmasının
hiç bir farkı yok.
Çünkü, sorgulamıyoruz.
Koşulsuz bir biat kültürü
gelişmiş; iktidar yanlılarının
çoğu kamunun genel,
muhalefet yanlılarının bir kısmı da yerel yönetimlerden çıkarları ile
taçlandırılan ilişkilerini sürdürüyor.
Koskoca bir yıl daha
bitiyor.
Koronavirüs salgını
her gün yeni bir varyantı ile boy gösterirken, dolar halkımız ile vals yapıyor,
hayat pahalılığı da almış başını gidiyor.
Banka, kredi kartı, eş dost, çarşı-pazar borçları
patlamış;
Muktedirlerin
çocukları özel kolejler, yurt dışlarında eğitim görüyorlar, şakşakçılarının
kontrolündeki ahalininkiler ise, bilmem ne lisesi ile, bilmem ne ana okulunda
bilmem ne derslerine girsin mi, girmesin mi kargaşaları arasına sıkışmış gidiyor.
BOĞAZ'DAN geçiş, dar olsa mı iyi olur
geniş olsa mı, yoksa
yenisini mi yapalım, Araplara mı verelim bizimkilere mi, hangisi daha iyi
becerir komisyonculuğu ve işbirlikçiliği paravanı altında
uyuyoruz.
Kapısına kilit vurulmuş o kadar uçak,
otomobil, araç, top tüfek fabrikası varken, acaba Katarlılar mı iyi şeyler koyar, yoksa başka Araplar mı, derdine
düşmüşüz ya!...
Binlerce yıllık tarihi
içinde, dünün yeni yetmeleri arasında bizi kimin daha iyi becereceği derdindeyiz ya,
inanılmaz.
Siz okumayıp, öğrenmeyip, avutula
avutula kalbinizi bozmadan sesinizi çıkarmadan, her şeye böyle trene bakar
gibi baktığınız sürece, Boğazınızdan araplar,
kıçınızı koyduğunuz araçlarda İtalyanlar,
Köprülerinizde de Çinliler, sizlerin işletmelerinizi becerirlerken,
Siz kalbinizi bozmadan
cambaza bakmaya devam edin.
Ne diyeyim ya söz
tükendi.
En iyisi siz, yeni
yıla girerken de bir duş alın da, bütün bu işleri yapanlar da temiz
işlesin!..
Birbirimize akıl vere
vere, akılsız kaldık.
Allah hepimize akıl,
fikir versin…