İç işleri Bakanı; 24 Haziran 2018 Milletvekilliği ve
Cumhurbaşkanlığı seçimine on üç gün kala, “Kandil Dağına yapılacak operasyonu”
gündeme getirdi. Seçime birkaç gün kala yapılacak bir Kandil Operasyonu ile
kamuoyunu (tıpkı PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan yakalandığında
DSP’nin-Ecevit’in- sağladığı seçim başarısına benzer şekilde) etkilemeyi
amaçlıyor.
Oysa seçimlerin tarafsız ve devlet baskısı olmaksızın
yapılması için Anayasada güzel hükümler vardı. Yazımın başlığını okuyunca
geçmişte yapılan genel seçimlerden önce üç bakanın istifasını öngören
Anayasanın 114. Maddesini anımsadığınızı umuyorum.
Aynı maddede ayrıca “Anayasanın 116. Madde uyarınca
seçimlerin yenilenmesine karar verildiği takdirde Bakanlar Kurulu çekilir ve
Cumhurbaşkanı geçici Bakanlar Kurulunu kurmak üzere bir Başbakan atar” hükmü
vardı.
116.madde ; “Bakanlar Kurulunun, 110 uncu maddede
belirtilen güvenoyunu alamaması ve 99 uncu veya 111 inci maddeler uyarınca güvensizlik
oyuyla düşürülmesi hallerinde; kırk beş gün içinde yeni Bakanlar Kurulu
kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu alamadığı takdirde Cumhurbaşkanı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine
karar verebilir” diyordu.
Seçimlerin devlet baskısı altında yapılmaması için en
azından kâğıt üzerinde tarafsızlık sağlayan bu maddesi 16.Nisan 2017’de yapılan
halk oylamasında kabul edilen değişiklikle yürürlükten kaldırılmıştır.
Yeni kabul edilen sistemde artık Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin güven oylaması söz konusu olamayacağından, bakanlar kurulunun
düşürülmesi de söz konusu değildir.
Kırk beş gün içinde yeni Bakanlar Kurulu’nun kurulamaması
diye bir durum söz konusu olamaz çünkü bundan böyle Bakanlar Kurulu, Türkiye
Büyük Millet Meclisi içinden değil dışından atanacak.
AKP sözcüleri özellikle Başbakan Binali Yıldırım sürekli
Cumhurbaşkanlığı Sisteminde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin güçleneceğini
söyleyerek halka yanlış bilgi veriyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, önümüzdeki oylamada, AKP
kazanırsa muktedir olmayan bir kurul haline dönüşüyor. Ulusumuzun ortak aklını
oluşturan meclis adeta göstermelik bir “uygun bulunanları yasa yapan organ”
haline geliyor. Cumhurbaşkanı Kamu Hükmünde Kararnamelerle istediği kanunu bir günde
çıkarabilecek. Büyük Millet Meclisi ise kendisine gönderilen vesair kanunları
görüşerek çıkaracak. Devlet artık Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle
yönetilecek.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ne bakanları ne de bakanlar
kurulunu denetleyebilecek. TBMM’nin denetleme yetkisi tamamen elinden alınmış
oldu bu Anayasa değişikliğiyle…
Devletin bütçesi de artık TBMM tarafından değil;
Cumhurbaşkanı tarafından yapılacak. Böylece halkın önünde, önce Bütçe
Komisyonunda, sonra Genel Kurulda yapılan tartışmalar da olmayacak. Nereye kaç
para harcandığını sorma olanağı da bulunmayacak. Çünkü Milletvekillerinin soru
önergesi verme olanakları da ortadan kaldırıldı. Bakanlar; bundan böyle yazılı
da olsa soru önergelerine yanıt vermek zorunda değiller. AKP seçime giderken,
devletin bütün olanaklarını kullanıyor. Devletin parasını, araçlarını, Radyo ve
Televizyonlarını, personelini, yargısını, ordusunu, emniyetini baskı altına
alıyor ve seçim için kendisini desteklemeye zorluyor. İçişleri Bakanının
konuşmaları, açık ve kesin bir seçim yönlendirmesi niteliğindedir. Böylece
seçimlere gidilirken İç İşleri, Adalet ve Ulaştırma Bakanlarının istifalarıyla
ilgili Anayasanın 114. Maddesinin konuluş sebebini şimdi daha iyi anlıyoruz.
Hukuk ve Adalet teneffüs ettiğimiz hava gibidir. Varlığının pek fazla farkında
olmazsınız. Yaşam akar gider. Hukuk ve Adalet azalmaya başladığında önemini
anlarsınız, eksikliğini duyumsarsınız, yokluğunun farkına varırsınız. Ancak,
tarih; devlet baskısıyla, zorla iş başında kalan hiçbir dikta rejiminin sonsuza
kadar sürdüğünü yazmıyor. Her diktatörün bir sonu, her gecenin bir sabahı
vardır…