Ne olursan ol, kim olursan ol, ne iş yaparsan yap vicdanının rotasından çıkma. Çünkü vicdandır, bizi biz yapan. Onu kaybedersek, tüm ilkelerimiz, değerlerimiz de gider. Nitekim bugün yaşanan aslında geldiğimiz noktanın özeti bu; vicdan yerine cüzdanlı yaşam…
Bir adım atmak için bile bedel ister oldu, insanoğlu. Her hareketin bir sebebi bir de bedeli olmalıymış gibi. Oysa yaşadığımız evrene borçluyuz. Borcumuzu da ancak vicdanlı yönetim ve yaşamla ödeyebiliriz…
Artı yaşamak için de buna mecburuz…
Kapitalist yaşam, çılgın tüketim, daha çok kazanma hırsıyla hepimiz, her birimiz lime lime katlettik doğayı. Ormanımızı, dağımızı, deremizi, denizimizi, sit alanımızı vs…
Kıymadık yer bırakmadık…
Ve küresel iklim krizi kapımızı çalmadı, kırıp girdi içeri. Kuraklıkla birlikte gıda krizi de geldi çattı. Haydi isterseniz doğaya saygılı üretim yapmayın…
Ama üzgünüm hala doğaya saygılı yaşama geçemedik. Pandemi bile ders olmadı. Demek ki söyleyecek bir şey kalmamış. İnsanoğlu, yaşamından bile vazgeçmiş, hırsları uğruna…
O zaman ne denilebilir ki!
Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser de biz niye yaşamımızı keseriz…
"Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
-demeğe de dilim varmıyor ama-
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!" demiş ya Nazım Hikmet…
Doğru, kabahatin çoğu bizde…
Koruma alanı ilan edende, koruma alanında yapılaşma izni verende, ’çivi çakılamaz’ denilen yere beton dikende, dağları doğrayanlarda, denizleri kirletenlerde, tarım alanlarını imara açanlarda, daha çok kazanma uğruna yeşile kıyanlarda…
Tanıdık geldi mi…
Şöyle bakın etrafınıza…
Adında ‘koruma’ olan planlara da lütfen dikkatle yaklaşın…
Hala turizm tesisi yapmaya çalışanlara dikkat edin…
Onlar vicdanlarını düşürmüş, cüzdanla yaşamı tercih etmişler de bizim günahımız ne?
Senin günahın ne…
Gelecek kuşağın kabahati ne?