Ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynakları üzerinde, ortak aklın gereği olan makro projeler hazırlanıp uygulanarak bu ülke şahlandırılabilir. Altın başta olmak üzere, coğrafyamızın derinliklerinde her türlü madene ulaşmak mümkündür. Ama ne acıdır ki, bu saklı servetimiz yabancıların iştahını kabartmaktadır. Topraklarımızın çok büyük bir bölümündeki kaynaklarımızı yabancılar babalarının malıymış gibi alıp götürmektedirler.
Israrla talep ediyor olmamıza rağmen bazı yasalarımızın paralelinde maden yasasının da revize edilmesini sıkça tekrarladığımız halde sesimizi bir türlü duyuramadık. Size bir örnek verelim; Kanada ANAGOL şirketi neden kendi ülkesinde açık yöntemle altın arama işini yapamıyor, çünkü elin adamı kendi memleketinde kapalı sistemle altın madeni aramaya izin veriyor ve bu durumu dikkate alarak yasalarını çıkarıyor. Açık sistemle ve siyanür asidi, sülfirik asit+derişik nitrik asit + kırka yakın sair kimyasal asit gruplarını kullanarak altın yahut başkaca madenlerin aranmasına izin vermiyorlar.
Zira o milletler devletler topraklarının kimyasal terörle kirletilerek yer altı ve yer üstü sularının, topraklarının, havasının ve çevresinin zehirlenmesini istemiyorlar.
2872 sayılı çevre mevzuatımızın, CED yönetmeliğinin, tabiatıyla maden yasasının mutlaka yeniden gözden geçirilerek muhakkak surette kanun revizyonu yapılmalı, topraklarımızın, sularımızın havamızın ve çevremizin zehirlenmesi engellenmelidir. Muhtemeldir ki ilerleyen zaman içinde insanlarımızın kanser vakalarıyla karşı karşıya kalmaları, hatta korkarım ki bu gidişat daha fazla azdırılırsa toplu ölümlerin bile olabileceği korkusunu taşıyorum. Tüm bu olasılıkların asla göz ardı edilmemesi gerekir. KANADA ANAGOL şirketi neden Erzincan- İliç'te gelip siyanür ve diğer öldürücü kimyasallarla ve açık sistemle altın arama cüretini gösteriyor, çünkü hem mevzuatımızda boşluklar mevcut hem de kim bilir bilmediğimiz neler vardır?
Yıllar önce BERGAMA'da siyanürle altın arama furyası zaman içinde iyice palazlanarak birçok alanımızda bu işi hortlattılar. Halbuki Üniversitelerimizi, TUBİTAK kurumumuzun, ilgili kurum ve kuruluşlarımızın, devlet organlarımızın, bilim adamlarımızın akademisyenlerimizin, teknokrat ve bürokratlarımızın çevrecilerimizin içinde bulunacağı bir insan seli, akım şeması oluşturarak yapılacak projelerle arzu edilen mükemmel sonuçlar alınabilir, ülkemizin zenginleştirilmesi mümkün olur. Yanı sıra, 4T+Ç formülü uygulanarak; TARIM+TURİZM+TİCARET +TEKNOLOJİ ++ ÇEVRE değerleri dikkate alınarak her alanda devasa üretimlerde bulunularak ihracatımız geliştirilip Top yekun bir mücadeleyle üretim zincirleri kurulup ülkemiz şahlandırılabilir. Aksi halde yeni doğan çocuğun bezinden, teneşire yatmış ölünün kaput bezinden kefenine kadar her türlü metadan dolaylı vergiler alınarak milletlerin kalkınması mümkün olamaz. Dolaylı ve dolaysız vergile; bir ülkenin kalkınması için ne çaredir ne de çözümdür. Her ilde ARGE merkezleri kurularak bir Japonya modeli oluşturulabilir. Yüksek düzeyli halk itim programlarının yanı sıra ilkokuldan üniversitelere kadar yaygın bir kalkınma model eğitimi planlamaları yapılmalıdır. Mutlaka TASARRUF BAKANIĞI kurularak ulusal kalkınma seferberliği ilan edilmelidir. Görülmektedir ki, başkaca çıkış yolumuz yok.