KARDEŞİNE KARDEŞ DİYEMEYEN..

Avrupa'da olduğu gibi yaşamak, demokratik ve LAİK sisteminden yararlanmak, ideale yakın hukuk devleti ve insan hakları nimetlerinden yararlanmak… ve amma ille de Avrupa’ya karşı olmak.


Geçen yazımda biraz bu konuya değinmeye çalışmıştım. Biraz daha detay vermek icap ediyor;
2. Dünya Savaşı Avrupa'da 8 Mayıs günü bitmişti.

Ama savaşın bitmesi, bir son değildi… Evet görüntüde savaş Nazilere karşı yapılmıştı ama yaşlı kıtadaki bölünmüş milletler bir kan denizinde boğulmak üzereydiler.


1945  kışı yaklaşırken, Polonyalılar hem Ukrayna ve hem de Rusya ile papaz halindeydiler.

Macarlar- Sırplarla ve Romenlerle, 

Sırplar komşusu olan hemen herkesle,

Yunan birbirleriyle,

Bulgarlar, Romenlerle,

İtalyanlar, Sırplar ve faşist artığı çetelerle,

Fransa'da komünistler, De Gaulle yanlısı Cumhuriyetçilerle

Kapışma halindeydiler. 

Çekler ve Slovaklar da pek rahat sayılmazdı. Onların da hem Macarlar hem Sırplar hem İtalyanlar ve hem de Almanlar ve Ruslarla problemi vardı.


Yani, Avrupa'da  Almanlarla olan savaş bitmişti. 

Gelin şimdi bazı gerçeklere bakalım;

Sonra da Avrupa kıtasının 2. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşadığı dehşetli günleri hatırlatmaya çalışalım.

Savaştan hemen sonra on milyonlarca insan mağdur olmuştu.  Tüm kıtada şiddet görmeyen yoktu. Milyonlarcası eski hesaplar adına yer değiştirmişti, evsiz, işsiz kalmıştı. Daha beteri vardı her türlü ahlak değeri ‘ sıfırlanmıştı’. Ortada ne hükümet, ne din, ne otorite, ne dil,  hiçbir şey kalmamıştı . Beethoven’in Descartes’ın, Galile’nin  Avrupa’sında her şey bir lokma ekmeğe satılır olmuştu. Yalnızca Almanya da 2 milyon her yaştan(8-80) kadına tecavüz edilmişti. Fahişelik ve yanı sıra cinsel hastalıklar tavan yapmıştı.

Kısaca cehennem yer yüzüne inmişti !

Savaş Polonya’nın Alman işgalinden kurtarılması için başlamıştı, ama Polonya şimdi Rus işgali altındaydı. 

Üstelik Ruslar bu işgal hakkını 1939 da Hitler ile yaptıkları anlaşmaya dayandırıyordu.

Polonya bu durumu kabul etmek istemiyordu. İstemiyordu ama Hitler Yahudileri ortadan kaldırıp sermayeyi onlara dağıttığında da pek sesleri çıkmamıştı. Stalin öyle ince fikirlere, detaylı planlara gelemezdi, canı sıkılırdı.  

Polonya’nın iki köklü kurumunun içine edecekti. 

Kilise ve Ordu…

Papazlar zaten oldum olası sıkıyı görünce pısıp kalırlardı. Ama ciheti askeriye için aynı şey zor söylenirdi.

Polonya ordusu kendini Polonya cumhuriyetinin bir numaralı kurucusu ve koruyucusu sayardı.

Polonya’nın asil sınıfından gelme subaylar, gösterişli üniformaları içinde caka satarlardı. Ama Almanlar bir yandan, Stalin bir yandan dalıverince Polonya ordusu bir ay içinde çökmüştü. Stalin, ülkenin bel kemiğini kırmak için bundan daha iyi bir fırsat bulamazdı. 20 bin  Polonyalı asker –akademisyen-entel-dantel ne varsa öldürtmüştü. Polonya ordusunun bir kısmı İngilizlere sığınmıştı (Macaristan-Romanya- Türkiye üzerinden bu günkü Irak’a kaçmışlar ve oradan da Kuzey Afrika'daki İngiliz ordusunun emrine girmişlerdi.) Ana vatanlarını 1945'ten önce göremeyeceklerdi, gördüklerinde ise tanıyamayacaklardı. Zaten bu fırsat da onlara verilmeyecekti artık fiilen Stalin yandaşı komünistlerin elinde olan Polonya devleti onlara kapıyı gösterecekti. Kalmak isteyenleri ise ölüm bekliyordu.. Stalin, Ukrayna ile Polonya arasında kafasına göre bir sınır çizmişti. Her iki ülke de buna kayıtsız şartsız riayet edeceklerdi. Polonya ordusu içinde bazı gerilla üniteleri bu uygulamaya karşı çıkmışlar ve 50'li yıllara kadar başarısızlığa mahkum olan silahlı mücadeleye devam etmişlerdi. 

Stalin’in aklında bir çözüm vardı; Hitler Polonya sınırları içindeki Alman azınlığı bahane edip savaş çıkarmamış mıydı?

El-cevap: Çıkartmıştı!

O zaman Polonya'da bir tek Alman bile bırakılmamalıydı.

Silezya bölgesinde yüzlerce yıldan bu yana yaşayan Alman nüfus 3'er 5'er saatlik mühletlerle evlerini boşaltacaklar ve derhal geri döneceklerdi.  Onların evleri en az  4 asırdan beri Silezya idi. Oradaki kömür madenlerini onlar açmış, onlar işletmişti. Polonya devletine vergi ödemişler, askerlik yapmışlardı.

Ama çare yoktu, gideceklerdi….

Bin bir müşkül ve zulüm altında çoluk-çocuk yüz binlerce insan Avrupa’nın yaşadığı en çetin kış günlerinde yollara dökülmüştü. Binlercesi donarak ölecekti, 8-80 yaş arası tecavüze uğramayan kadın yoktu.

Yaşlı kıta, vahşi kıta halini almaya başlamıştı.

Yazımızın başlığındaki ata sözünü bitirelim:

Televizyona çıkıp liste falan yayınlayacağınıza şu söze kulak verin..

ELALEMİN ADAMINA BABA der.