UNITED NATIONS = BİRLEŞMİŞ Milletler..
Dikkatli okuyucu iki ifade arasındaki farkı görebilmiştir.
Güzel Türkçemizin ilginç bir yaratıcılığı değil mi...
Milletler BİRLEŞMİŞ, Devletler BİRLEŞİK.
Çünkü BİRLEŞMİŞ olmak için hür beyan yeterken, BİRLEŞİK
olmak için başka bir şey lazım..
Nedir o?
Siyasi ve askeri bir güç,
Yani, BİRLEŞİK olmak
için sopa lazım.
BİRLEŞMİŞ olmak için ise gönül gerekiyor.
Geçen hafta ‘ABD’de neler oluyor?’ yazımızda olayları
tarihten örnekleyerek açıklamaya çalışmıştık.
Aslında bir süreden
beri, yazılarımızda bir ülke içinde ayrı politik kampların, olağanüstü hallerde
bir araya gelmesinin ama bundan birinin diğerine biat etmesi değil, kendi özgün
görüşlerini muhafaza ederek birkaç konu üzerinde ortak bir tavır almalarını
kasıt ediliyoruz.
Amerika'da -beyaz- yerleşim 16. Asır'dan beri mevcuttu, sonra
Afrika’dan köle ticareti başlamıştı. Bu zavallı insanlar pamuk veya mısır
tarlalarında oldukça kötü şartlarda çalıştırılıyorlardı. Bu tutum özellikle
ülkenin güney coğrafyasında belirgin bir siyasi-sosyal ve ekonomik bir düzen
haline dönüşmüştü. 18. Asrın sonlarına doğru İrlanda ve Avrupa'dan ve özellikle
Almanca konuşulan coğrafyadan çokça göç alacak olan Amerika her ne kadar hala
siyasi haritada ABD olarak anılıyorsa da ülke içinde gözle görülür bir yaşam
tarzı farklılığı vardı. Kısaca -BİRLEŞİK- sıfatı biraz satıhta kalıyordu.
Nitekim ta 1820'lerden başlayan bir süreçte eyaletler merkezi hükümetin
kararları karşısında tavır geliştirmekten söz eder olmuşlardı. Özellikle güneydeki insanlar Washington’un gölgesinden rahatsızlardı.
Amerikan İç Savaşı hiçbir zaman ‘şu garip köleleri
kurtaralım’ mantığı ve ilkesine dayanarak başlamamıştı. Tek amaç, BİRLİĞİ
korumaktı. Sorun da buradan kaynaklanıyordu mesela Virginia'daki arkadaşlar
‘oğlum biz bu topraklarda 200 yıldan beri yaşayıp gidiyoruz, siz şunun
şurasında 100 yılı bile doldurmadınız. Kim oluyorsunuz da bize nasıl yaşamamız
gerektiğini söylemek cesaretini gösteriyorsunuz?’ demekteydi.
Bugün bile bu kanlı savaşın travmaları varlığını
korumaktadır. Aslında bu durum trajik-komiktir. Çünkü iç savaş yıllarında
güneyde köle sahibi beyazların oranı %12 civarındaydı ve hiçbir zaman da
nüfusun 1/3'ini geçemeyecekti. Ama en fakir beyaz adam bile kendini bir kara adamdan üstün görebiliyordu.. Yani ne paran, ne toprağın var ama kendini üstün
ırk sayıyorsun çünkü senden aşağıda bir başkası var! Sıradan bir dangalağın bile ‘olmaz ulan böyle
şey’ diyebileceği yerde milyonlarca insan kanlı bir savaşı tercih edecekti.
Aradan geçen yıllar içinde bir ortak yaşama alanı
oluşturulmaya çalışılacak ama son olaylarda gördüğümüz gibi hiç de başarılı
olamayacaktı.
Bir örnek verelim; ‘Forest Gump’ kimdir diye sorsam çoğunu
Tom Hanks’in can verdiği o Amerikalı karakteri anımsayacaksınız.
O filmin satır aralarını okursanız, Mr. Gump, Güneyli bir
delikanlıydı, altın gibi kalbi vardı, Vietnam savaş sahnelerinde bir.-siyah-
arkadaşını gözünü kırpmadan kurtarabilecek kadar yürekliydi. Ama asıl Forest
Gump, İç Savaş yıllarında köle ticareti yapan bir Güneyli ‘centilmendi’. Epey
de gaddar bir adamdı. Üstelik bizimki kadar ‘retarde’ değildi.
Uzun lafın kısası; Amerika yaşadığı acı olaylarla kötü bir
örnektir. Ancak ders almak gerektiğinde, kötü örneklerden daha iyi bir iyi
örnek bulamazsınız.
Kafanızı pek takmayın, Amerika bu işin üstesinden gene
gelir, gelir de bize neye mal olur asıl kafayı o işe yorun…