Cengiz abi sana açık bir mektup yazıyorum…
Yoldaşlık; aynı yolda yürümek, yol arkadaşlığı, yarenlik yapmak değil midir?
Seninle pek teşrik-i mesai yapamadık. Zaman zaman gazetede bir araya gelirdik. Tatlı tatlı tartışırdık, ofisteki arkadaşların huzurunda. Derdin ki bana; “Ben milliyetçiyim lakin solcuların değerleri ve duruşu hoşuma gidiyor.” Ben de derdim, Cengiz ağabey; SOL DEVRİMCİDİR, Sol aşırıdır. Sol Sosyalisttir. Sol Evrenseldir, dar bir kalıbı yoktur. Nasıl olacak.”
Gülerdin bana tüm sevecenliğinle. Ben de bilirdim ki sen tüm saflığınla vatanseverdin. Anımsıyor musun, Bir gün gazeteden birlikte çıkmıştık. Arabam olmadığı için beni evimin mahallesine bırakmıştın, tekeri zor dönen arabanla.
Halkın otobüsüyle giderim ben. Zahmet etme boş ver demiştim. Sen de bugün böyle olsun demiştin…
Halkın oylarıyla seçildiklerinde tekeri zor dönen arabalarıyla gelen Belediye Meclis Üyeleri gibi, yılını devirmeden harama uçkur açıp zenginleşerek bindikleri ciplerle fink atmıyorsun. O gün anladım seni.
O gün anladım ki, hırsızlık nedir bilmiyorsun. Mesleğini kullanıp şantaj yapmıyorsun, rüşvet almıyorsun. Para karşılığı haber yapmıyorsun. Televizyon ekranlarına para karşılığı ‘insan’ çıkarmıyorsun.
Kurumunun verdiği maaşla yetiniyordun… Konfor için çeşitli kirli arayışlara sokmuyordun kendini…
“Kucak” nedir bilmiyorsun. Selam Olsun Sana…
Kirlenmeden gittin be Cengiz abi… Bekle, bir gün ben de gelirim yanına kirlenmeden haberin olsun…
Bir Ramazan günü gittin bizden bayramına kavuşmadan. Hani bir adı da Şeker Bayramıydı. Şeker tadını göremeden ayrıldın aramızdan bir oruç vakti. Senin için yatmak isterdim ORUCA…
Biz; bir dost ayrıldığında yaşamımızdan, yıldızlara yolcularken et yemeyiz O gün…
Sadece yasımızı tutarız…
Hoşça kal yol arkadaşım. Ağabeyim, büyüğüm… Gözün geride kalmasın. Bize bıraktığın gazeteyi daha da yukarılara taşıyacağız…
Sana SÖZ.