Bir fikir işçisi olarak spora büyük ilgi duyuyorum. Maratonlara katılıp koşuyorum. Bu koşularda sürekli olarak aklıma geliyor. Aşk ve sevginin sporla bir bağlantısı var mıdır? diye. Bence var.

Aşkta sporcudur sevgide sporcudur.

Nasıl bir duygu sporcu olur diyebilirsiniz? Hemen açıklıyım.

Aşk kısa mesafe koşucusudur. Yani sprinterdır.

Sevgi ise maraton koşucusudur. 

Benzetmelerin tam yerinde ve mantıklı olduğunu düşünüyorum. 

Aşk, sprinter gibi ani bir patlamayla başlar. Bir anda hızla yükselir, korkulduğunda nabız yükselmesi gibi. Kısa mesafe koşucusunun yarışı gibi, aşk da genellikle yoğun ve tutkulu bir başlangıçla gelir ama hızlı söner. Sprinter, başlangıçtaki hızını sürdüremez, bir süre sonra yavaşlamak zorunda kalır. Aşk da benzer şekilde, heyecanlı ve yoğun bir başlangıcın ardından, zamanla yavaşlar, yerini farklı bir duyguya bırakabilir ya da spor tabiriyle başka bir duygu tarafından sollanabilir. 

Sevgi ise maraton koşucusudur, uzun vadeli düşünür, sabırlı ve azimle devam edilen bir yoldur. Maraton koşucuları gibi her adımın bir planı olur. Aşk gibi kısa vadeli olmaması için bekler, dayanır ve sabreder. Sevginin gücü, dayanıklılığında yatar. Sevgi, aşka göre daha derin ve güçlüdür. Maratonu tamamlamak, her adımda biraz daha güçlenmek gibidir. Sevgi de aynı şekilde, her deneyimle biraz daha büyür, güçlenir.

Her iki duygu da, sporun özü gibidir Ama eninde sonunda bir kazanan olacaktır. 

Kısa mesafede aşk sevgiyi her halükarda alır. Hatta paramparça eder.

İş dayanıklılığa ve sabra gelirse aşkın adı bile okunmaz. Kısa sürede kazanılmış bir zafer ile uzun saatler emek verilmiş ve kazanılmış bir zafer asla kıyaslanmaz.

Kısa bir Pirus zaferi yerine uzun solukta kazanılmış bir zafer tercihimdir.