İlk köşemde de bahsettiğim gibi yolda yürürken, oyun oynarken ekmek parçası düşürürsün ayakla basılan yerlere, günahtır, Otur iyice karnını doyur da yanıma öyle git, Bunları bulamayan da vardır. Helal rızkın gözlü olur. Gözlü mal haramdır" derdi. Zamana geldi sepetler atıldı yakıldı, fileler renga renkti unutuldu. Yani bir bakıma eski camlar bardak oldu. Acı tatlı anılarla dop dolu geçen, arkadaşlarımla birlikte ağlayıp birlikte güldüğümüz o güzelim çocukluk yılları da bitti, hepsi demet demet anı yığınları olarak çok gerilerde kalmıştır artık.
Nihayet gençlik yılları denilen romantik çağları gelip çattı, ılık esen bahar rüzgarları, gün geldi kavak yellerine dönüşmüştür gayri. Belli ki gurbet akşamlarının alaca karanlığı da çökecektir içime. Kim bilir arkasından başlayacak gurbet akşamları, sıcak aile yuvamdan beni de alıp götürecek bilmediğim, hiç yaşamadığım yabancı illere doğru. Nitekim beynimde fırtınaya dönüşen, hayal dünyamı kasık kavuran o ayrılık günleri gelip çatıverdi birden. Zamanın nasıl bu kadar çabuk geçtiğini fark edemedim bile. Yıl 1968. Okuldur, eğitimdir derken bir de baktım ki hepsi bir rüya gibi bitivermiş aniden. Kendimi Ankara rüzgarlarının esintileri arasında buluverdim, şaşkınım.......
Ankara'da göreve başladım. Akşamüzeri iş çıkışlarında bütün memurla gibi ben de cebimden hiç eksik etmediğim o renkli fileyi, caddelerde boylarında farklı ürünler satan seyyarlardan ucuz ürünler satın alarak ekonomi yönetimime şekil ve disiplin vermeye çalışıyorum artık.
Yoksa özellikle kocaman bir ülkenin başkentinde hesabını kitabını bilmezsen ay sonunu getirememekten korkuyor insan. Ben de o şekilde hareket ederek hayatı öğreniyorum tabi...
O yıllarda naylon poşet modası pek bilinmiyor. Gazeteden yapıştırılıp yapılmış kâğıt keselere satın aldığınız ürünleri yerleştirip götürüyorsunuz. Ancak gazete yazılarının kurşun kökenli olduğu dikkate alınarak (Malum kurşun kanserojen bir ağır metal olduğundan) zaman içinde gazeteden imal edilmiş kağıt torbalardan da vaz geçilerek bunun yerini naylon poşetler almıştır.
Yıllar geçiyor, modalar değişiyor, bazı uygulamalar rafa kaldırılıyor. Takip eden yıllarda evlere mobiletle servislerle siparişler getirilir oldu. Esnafa telefon açılıyor, siparişler veriliyor, hangi gıdadan ve ya malzemeden ne kadar istiyorsanız telefonda not ediliyor, adamlar malzemeyi mobilete yükleyip evinize kadar getiriyor. E bazı riskleri de göze alacaksınız. Zira adamın vicdanına kalmış, malzemeden kısarak keserek eksik şekilde de getirebilirler.
Hesaplar kapıda ödeniyor. Bazen de maaş alındığında ödenmek üzere veresiye defterlerinde yazılarak ay başı bekleniyor.
Zaman ne kadar da çabuk geçiyor. Takasla mal alışveriş süreci bitti. Mobiletle siparişleri evler taşıma işi de bitti. Sıra kredi kartıyla alış veriş yapma zamanıdır artık. Al alabildiğin kadar, doldur poşetleri çeşit gıdalar. Saldırıyor vatandaş, sanki mallar bedavaya gidiyormuş gibi.
Sıra ödemeye gelince vatandaşı yangın yeri gibi bir ateş sarıyor ki deme gitsin. Taksitler canını yakıyor vatandaşın. Acı acı feryatlar, ahlar oflar puflar, tabi ki hesapsız yapılan işlerin bedeli de ağır oluyor.
İlk takas işleri komşudan yapışırdı. Sonra Yaylalı ovalıdan, Yörük çiftçiden veya köylü kasabalıdan takas yapardı. Zaman içinde kasaba pazarları bir bir sona erdi. Her şey şehir pazarlarından satın alınır hale geldi.
Bir zaman sonra da ülke içinde mevsim sonu yahut mevsim başı kurulan panayırlar devreye girdi. Bu süreci takiben büyük merkezlerde fuarlar açılmaya başladı. İnsanlar alışveriş yapmak için fuarların açılmasını bekler hale geldi insanlar.