Yıl 1965 Ankara’dayım. Kolejin Çevre Sağlığı bölümünde öğrenciyim. Okul Müdürümüz sınıflara çağrıda bulunuyor: Okulumuza bir gazeteci gelip konferans verecek. Bakanlıktan ve hükümetten de gelecekler var. Bugün saat 13.00 te herkes toplantı salonunda hazır bulunsun dedi. Denildiği gibi Bakanlıktan ve hükümet kanadından hatırı sayılır insanlar gelip toplantı salonunda protokolde yerlerini aldılar. Bizler de okulun öğrencileri olarak salonda bizim için ayrılan yerde hazır bulunduk.
Salon sessiz ve heyecanlıydık. Acaba kim gelip bize hitap edecek diye meraklı gözlerle kadife perdelerle süslü sahneyi izlemeye başladık. Fikret Otyam isminde birisi anons edildi ve sahneye davet edildi.
Son derece yakışıklı genç bir insan; içinde çiçeklerin bulunduğu saksıyla süslü masanın başında durdu. Salonu selamladı. "FIRAT'IN GAZABI" başlığı altında bir konuyu kendi köşesinden anlatmaya başladı. Meğer yazar uzun bir süredir doğu ve güney doğudaki insan yaşamını ve toplumların sefaletini araştırıp hazırladığı yazı serisinden bir bölümü sunmak için Ankara'ya gelip ilgili kurumları ve bakanlıkları bilgilendirmek için böyle bir toplantı programı yaptığını sonradan öğrenmiş olduk.
Aradan yıllar geçti. 50 çevreci kolej öğrenciden birisi olan ben kura usulü tayinim Ege'ye yolum düştü. İzmir'de görevdeyim. Yıl 1985 Senelik iznimi kullanmak için Gazipaşa'ya geldim. Daha önceden FİKRET OTYAM'ın Gazipaşa'ya yerleştiği haberini almıştım İlçeye ulaşır ulaşmaz doruca limanın üzerinde şekerhane adıyla bilinen zirvede bulunan evine gittim. Evi ve çevresi iyi dizayn edilmiş, düzenli bir mekan durumundaydı.
Kendimi tanıttım, bir nezaket ziyaretinde bulunmak için orada olduğumu, biraz sonra da bir anıyı kendisine anlatmak üzere kendisiyle görüşmek istediğimi söyledim. Çok merak etti. Eşi o sıralarda Fransa'da bulunuyormuş. Kendi eliyle orta şekerli bir kahve yapıp doğa dekorlu ahşap masaya koydu. Çarşıya 3 kilometre mesafedeki kale sırtlarındaki evinden çarşıya gelmek için bir mobilet motosikleti, bir de merkebi vardı. Evin önünden akan Hacı Musa çayından çarşıya gitmek için bazen nehirden merkebiyle geçermiş.
1965 yılındaki anıyı anlatmaya başladım. Gözleri doldu. Uzun uzun dinledikten sonra derinden bir iç çekişiyle "Çok yaşlanmışız da haberim olmamış" dedi. Bir iki gün misafiri olmam için bir nezaket sergiledi. Zamanım olmadığından bahisle af talep ettim. Kendisi " ŞU BİZİM GAZIPAŞA " başlığı altında, ilçe lehinde çok yazılar yazdı. Yıllar sonra Antalya Konyaaltı’ndaki mekanında yaşama başladı. Yazları Geyik bayırındaydı. Nihayet bir FİKRET OTLAM böylece gelip geç bu dünyadan