Dün, uzun zamandır görüşemediğim bir Saygıdeğer, Değerli
Devlet Adamı büyüğüm ile görüştüm. Çay, Kahve ve sohbet muhteşemdi.
--Devleti, devlet gibi bilen, etkili ve yetkili olduğu
zamanlarda da Devleti, Devlet gibi yöneten ve süreçlere katkı veren birisiydi
kendileri. Halen de, İlinin Vakfının Başkanı olarak Ülkesi ve Milleti için bir
şeyler yapmaya çalışıyor, çabalıyor.
--O, bildiklerini; ben bildiklerimi, gördüklerimi ve
düşündüklerimi paylaştım kendisi ile. Baya da enteresan bir noktaya geldik. Ne
konuştuklarımızın ötesinde, ortaya çıkan sonuç daha önemli idi.
--Anladım ki, yeni bir süreç içine girilmiş. Yine anladım
ki, herkes her şeyin farkında ve benim cırtlak sesim ile buralarda bağırıp
durduğum BAŞAK TÜRKİYE YOK diyen, o ortak noktasında, meğer ne de çok kişi
varmış. Alis'in ormanda kaybolduğunda, gittiği yol çatallaştığı noktaya gelince
tavşana: "Hangi yoldan gideyim" sorusuna, tavşanın da: "Nereye
gideceksin" dediğinde, Alis'in "Bimiyorum" sözü üzerine,
"Nereye gideceğini bilmiyor isen, hangi yoldan gideceğinin bir önemi
yok" öyküsünü anlattığımda, bildiği halde nezaketi gereği diledi.
--"Evet haklısın, artık bu noktada nereye ve nasıl
gidileceği önemli" dedi.
--31 Mart seçimleri bitti. Söyleyenlerin çoğu bile
MART'IN SONUNUN BAHAR olduğuna pek inanmıyordu ama, yazılarımda değindiğim
gibi, İktidar etkili ve yetkililerinin GÜÇ ZEHİRLENMESİNE YAKALANMALARI
SEBEBİYLE, çarşı ve pazarda ki isyanları pek ciddiye almadılar. Muhalefet ise,
ne yaptığını pek de anlamadığım bir çırpınış içinde seçim sürecini yürüttü.
--Ve 1 Nisan günü geçekten şaka gibi bir sonuç çıktı, ama
bu kez de, şakak mı geçek mi, hiçi kimse bir şey anlayamadı. Hala da anlamamaya
devam ediliyor. Muhalefet ilk olarak, İstanbul'un etkisi ile SEÇİM SÜRECİNİN
inceliklerinin farkına vardı. Bu güne kadar ne Anadolu Ajansı'nın(AA), ne de
Yüksek Seçim Kurulu'nun(YSK) ne yaptığının farkında olmadığını
anlamayan-bilmeyen muhalefetin şafağı attı.
--Ve başta İstanbul olmak üzere, her seçim sandığının
farkına varıldı. Açıkçası, İktidar da, nasıl olsa bir oldu- bitti ile "ATI
ALAN ÜSKÜSDARI GEÇTİ" deyip geçemedi bu kez. Adaylar da, otel odalarında
viski muhabbetleri gibi konulara meze edilmedi.
--PEKİ GELİNEN NOKTA NE?
--Açıkçası, iktidar, yönetim bir savaş alanıdır. Ordusu,
komutanları ve askerleri vardır. Ama bunu bilmezseniz, bir yıl askerlik yapıp,
Türk Silahlı Kuvvetlerini(TSK), Orduyu, yediğiniz karavana kazanını askeri
kışla sanırsınız. Talim, karavana ve asker muhabbetlerinin olmazsa olmazı
olarak. Oysa, oralarda ne işler, ne stratejiler ne kurmay ve askerler vardır.
--Muhalefet, özellikle CHP kanadının Devlet Yönetimi ile
pek muhabbeti iyi değildir. Devleti ancak işi olduğu kadarı ile bilir maalesef.
O işleyiş bilinmediği için İktidar bu kadar rahat at oynattı bu güne kadar.
Belki de hala?.
--Seçim süreci ve sonrasında, oldukça fazla endişelerim
vardı, muhalefetin süreç sürecini nasıl yöneteceği konusunda. Yetkili büyüğüm
ile konuşunca anladım ki, artık farkında olanlar ve farkındalık yaratılan
konular fazlalaşmış, sevindim.
--Ama ben de, yönetim süreçlerini ve bu süreçlerde
yaşanabilecekleri anlatınca da, bu kez değerli Büyüğüm endişelendi, üzüldü.
--Kim ne derse desin, elbette ki ortada Muhalefet lehine
bir başarı vardır. Onlar, iktidarın yıpranmışlığını ve artık birçok şeyin
halkın canına "tek ettiğini" pek görmezlikten gelip, başarının
kendilerinin eserleri olduğunu anlatsalar da. Eyvallah, Atamın dediği gibi:
"Hiç bir mazeret, başarının yerini tutmaz".
--İktidar, yönettiği illeri kaybetmemek için dirense de
artık ok yayadan çıkmıştır. Rol, muhalefete geçmiştir.
--Ama muhalefetinde, DEVLETİ, DEVLETİ YÖNETİMİNİ sadece
yüzeysel olarak bilenler ile götüreceği bir süreç yoktur. 1989 buna en güzel
örnektir. Sol-sosyal demokrat iktidar ortaklıklarının yaptıkları görünmez
yanlışlıklar, bu gün şikayet edilen AK PARTİ İKTİDARLARINI ortaya çıkarmış ve
iktidarlarının devamını sağlamıştır.
--İKTİDAR, ister sağ, ister sol olsun bir İKTİDAR
SARHOŞLUĞU yaratır. ilk defa kafayı çekenler gibi ortalıkta saçma sapan olaylar
ve işler ile rezil olunmak istenmiyor ise, aklı başında yönetim
organizasyonları oluşturulmalıdır.
--Yoksa öyle, KİFAYESİZ MUHTERİSLER ile bir yere
varılamaz. Şimdiye kadar varılamadığı gibi.
--Seçim süreci sarhoşluğu rüya gibidir tez biter. Sabah
olunca gerekçeler sizi kapıda karşılar.
--Halkın bin bir sıkıntı çekerek aldığı birçok yerde ki
yerel iktidarlar, KİŞİLERİN HIRS VE ÇIKARLARINA KURBAN EDİLİR İSE, onların
gidecek partileri, yerleri vardır da, SİZ NE YAPASINIZ bilmem.
--Ben, 1990'ların sonunda, çalıştığım Bakanlık DSP'ye
verildiği halde, kısmi kızak pozisyonunda olmama rağmen, seçimlerde CHP'ye oy
verdim diye, DSP'li yetkililere gitmedim. Onlarda çağırmadılar, nasıl olsa
CHP'li diye. Öyle ya, o kadar ANAP ve DYP'li varken CHP'li de kim olurdu ki!..
--Ne sağcılar, solcu oldu da. Dosyasında ne demek ise,
"gominist" yazan ben FAŞİST sayıldım, Ak denizden komşu bir Bakanımın
adamlarınca.
--BİLMEM DERDİMİ ANLATABİLDİM Mİ?