İşin ilginç yanı, bu sorunun öyle ya da böyle sorulması değil, insanların bu çelişkiyi hep sorgulamaları.

 

Bir çok yerde gördüklerim, okuduklarım, duyduklarımdan sonra hemen bir bilgi tanımını vermenin o kadar da kolay olmadığını düşünüyorum. Örnek mi?

 

Örneğin, "bilgi"nin sözlük tanımı nedir?

 

"Bilgi" ile ilgili bir çok tanımlama yapılmışsa da ben en özet olanını almak istedim:"1.insan aklının alabileceği gerçek, olgu ve ilkelerin tümüne verilen ad; 2. bir konu ya da iş konusunda öğrenilen ya da öğretilen şeyler."

 

Burada dikkat edilir ise, "bilgi" evrensel bir kavramış gibi gelse de, kişisel olarak karşımıza çıkıyor. Bir konuda evrende olan ile, kişilerin algıladığı, bildiği hatta öğrendiği şeyler aynı olmayabiliyor.

 

O yüzden, bilgi sorgulanması gereken bir olaydır.

 

Örnek, tanımda verilen örnek de, "insan aklının alabileceği gerçek, olgu ve ilkelerin tümüne verilen ad" olarak tanımlanırken, o zaman şu soru sorulmaz mı? Her insanın ne kadar aklı var?

 

Hani derler ya, "ağzı olanın konuştuğu" bir yerde, bilgiyi nasıl sorgulamak ve doğrulamak gerekecektir.

 

Biz bilgiyi tekil bir kavrammış gibi düşünsek de, bilgi özellikleri ile beraber: Gündelik bilgi, Teknik bilgi, Sanat bilgisi, Bilimsel bilgi, Felsefi bilgi ve Dini bilgi, türleri ve çeşitleri olarak düşünülmelidir.

 

İşte, bilimsel, toplumsal, dinsel, siyasal düşüncelerde ortak bir noktanın oluşamamasının nedeni, bilginin kendisinden kaynaklanmaktadır.

 

Aslında doğada, evrende olan her şey son derece açık ve yalındır. Bunu karmaşık hale getiren ise, bilgiyi edinenlerin yöntemlerinde, sistemlerinde ve algılamalarındadır. Yani düşünmededir. O halde biz nasıl düşünürüz?

 

İşte bütün sorunda burada. Biz nasıl düşünüyoruz ya da hangi, nasıl yöntemler ile düşünüyor ya da düşündürtülüyoruz.

 

Yansıtıcı, Yaratıcı, Eleştirel, Analitik, Metabilişsel, Tümevarımsal, Tümdengelimsel, Analojik, Iraksak, Yakınsak, Lateral, Dönüşümsel, Bütünleştirmeci (Kombinasyonel), Hipotetik, Global, Refleksif (gözlem ve analizlerle) , Omnipotent, İkonik(sembollerle) ve İnovatif bigi şekillerde düşünüyoruz.

 

Düşünce denince, olay geliyor ve dayanıyor FELSEFEye!..

 

Çünkü, düşünmenin yöntemleri ile çağlardan bu yana Filozofların bu konuda ki çalışmalarını göz ardı edemeyiz. Örnek,

 

 Platon'un adalet ve düzen hakkındaki düşüncelerinin, Aristoteles'in insan doğası ve evren üzerine fikirlerinin, Augustinus’un şehir ve devlet vizyonu, düzenine ilişkin analizlerinin, Aquinolu Thomas’ın din üzerine düşüncelerinin, Machiavelli’nin elit ve kitlelere ilişkin tanımlamalrının, Hobbes’un egemenlik kavramı, Locke'un mülkiyet üzerine fikirlerinin, Rousseau'nun toplumsal sözleşmesi ile ilk toplum sorgulamanın, Wollstonecraft’ın kadın-erkek cinsiyet rolleri eleştirisinin, Burke’ün gelenek üzerine düşüncelerinin, Mill’in özgürlük kavramı üzerine vurgularının, ve de Hegel, Engels gibi Filozofların düşünce sistemleri üzerine Marx'ın kapitalizmin eleştiri ve önerilerinin anlaşılması;

 

Diyalektik, Metafizik gibi felsefi düşünce sistemlerinin bilinmesinden ve sorgulanmasından geçer.

 

İşte günümüzde "herkesin her şeyi bildiği" bir dönemde, hangi bilginin doğruluğu ya da yanlışlığını anlamanın yolu, doğru düşünmeden ve bunu sonucunda çıkacak, elde edilecek bilgiden geçer.

 

Sokağa çıkın, gelir dağılımından, ekonomiye, ülke yönetiminden sağlığa, doğal afetlerden, salgınlara kadar herkesin bir fikri var ama kimin ve neyin düşüncesi ve sonucu.

 

Ne yazık ki bu tür ayrışmalar toplumsal ve ulusal birlik ve beraberliği bozacak duruma kadar da varıyor.

 

Bu gün ülkemizde, ortak bilinç ve akıl olarak buluşabileceğimiz kaç nokta var ya da kaldı.

 

İşte eğitim sisteminin bozulması, felsefe gibi binlerce yıllık temel derslerin kaldırılıp, görmezlikten gelinmesinin sonucunu yaşıyoruz.

 

Bu kadar laftan sonra ne mi dedim.

 

Sokağa çıkın, televizyon tartışma programlarını izleyin, siyasilere ve akademisyenlere kulan verin, ne demek istediğimi anlarsınız.

 

Bunlar, düşünüyorlar, biliyor mı, yoksa sahibinin sesi olmuş, edilmişler "ağzı olduğu için konuşuyorlar" mı?

 

Doğru bilmek, doğruyu bilmek, doğru düşünmekten geçiyor. Çok üzgünüm ki o da eğitimden geçiyor.

 

Yerel yönetimlerde sokakları iyi temizleyerek, yoksul kişi ve semtlere yardım ederek günü kurtarabilirsiniz ama YASA, ANAYASA ve TBMM bu ülkede genel yönetimin, İktidarın temel taşıdır.

 

Genel İktidarı almadan, genel ve kalıcı sorunları çözemezsiniz.

 

Unutmayın sol/sosyaldemokrat kanat 1989 seçimlerinde 652 belediye başkanlığı kazanarak birinci parti olurken,

 

1994 Yerel seçimlerinde 436 belediye başkanlığı kazanarak, dördüncü parti olmuştur.

 

Cumhurbaşkanlığı, hangi başkan ne olsun derken, Melih Gökçek'e Ankara'nın, recep Tayyip Erdoğan'a da İstanbul'un armağan edildiği günler unutulmasın.

 

Doğru yöntemler ile hem bilip, hem düşünsek nasıl olur!..