Yaşamım da sık sık aklıma gelen deneyim dolu anılar ve sözler vardır. Yaşanmışlık elbette ki güzeldir ama bundan ne anlamlar, ne dersler çıkartıldığı da en az bunlar kadar önemlidir.

 

Ders aldığım başka bir şey de ANADOLU.

 

Bu konuda beni yüreklendiren Ozan Ahmet Arif'in Anadolu şiirinin bu dizeleridir.

"Anadolu/ Beşikler vermişim Nuh'a/ Salıncaklar hamaklar/ Havva anan dünkü çocuk sayılır/ Anadolu’yum ben/ Tanıyor musun?"

 

O yüzden sık sık da Anadolu insanın özlü sözleri aklıma gelir.

"TAŞIN ALTINA ELİNİ KOYMAK!"

 

Evet, "taşın altına elini koymak", çok önemlidir. Hatta parmağını sıkıştırmış olmak ve tırnağı kanmış, kararmış olmak ise bambaşka deneyimler demektir.

 

Bu yaz, pek farklı bir bir tatil süreci yaşıyorum. Belki, biraz da Coronavirus uluslararası salgının nedeni ile de olabilir. Maskeli, mesafeli ve temizliğe özenli olarak, insanlar ile bir takım ilişkiler ve projeler içinde oluyorum.

 

Konuşuyoruz, konuşuyorlar, dinliyorum. Hem de çok ciddi konular ve projeler üstüne.

Peki, bu konuda daha önce herhangi bir projede görev almış, yapmış, başarmış olan var mı?  Elbette ki kalabalık bir grup içinde bir kaç kişi var.

 

Proje ile ilgili fikri ve önerisi olan. Herkes.

 

İlk bakışta bu son derece doğal gelebilir çoğu kişilere. Keşke olay sanıldığı kadar kolay ve yapılabilir olsa.

 

Yangınlardan etkilenmiş bir turizm yöresinde, yangınlara karşı canla başla uğraşmış insanlar dâhil herkesin her konuda bir düşüncesi ve önerisi var. Hem de en iyisi olduğuna inandıkları. Peki, bu konuyla ilgili bir ön olurluluk, fizibilite çalışması yapan var mı?

 

İşte sorun da tam burada başlıyor.

 

Yangın gibi bir sürecin içinde gönüllü çalışmış, seçimi kazanan yerel yönetim başkanının sürecine bir şekilde katkı koymuş kişiler bu "sivil toplum" denilen kalabalık.

 

Nasıl "Demokrasiyi "seçim" olarak görüyor isek, bir sürecin içinde yer almış olayı da, sivil toplum organizasyonu içinde en önemli proje sunan kişi olarak görüyor. Hatta bu konuyu, kendisinin bir "uzmanlık" alanı ile de ilişkilendirerek bambaşka bir sürece taşımak istiyor olayları ve projeleri.

 

İlkel avcı-toplayıcı bir toplumda olayları çok ayrıntılı düşünmek için bir gerek yoktur. Çünkü yaşamın sorun ve çözümleri zor olabilir ama çözüm yolları açıktır.

 

Hatta feodal dönemin sorunları ve çözüm süreçleri ile feodalizmi tasfiye etmiş kapitalist sistemin sorunları da çözüm önerileri ve çözüm yolları da çok farklıdır. 

 

İşte burada iyi niyet ve çaba harcayacak olmak yeterli değildir.

 

Burada bir yönetim deneyiminin olması gerekir.

 

Çünkü yönetim sadece bir büro ve orada olması gereken, yapılması gerekenlerin yapılması işi ve süreci değildir.

 

Yönetim, genel olarak herhangi bir alanda;

Karar vermeyi, bu kararları planlamayı, işin yapılması için gereken örgütlenmeyi yapmayı, eşgüdümleme, olaylara taraf olanlar ile ilişki kurmayı, sürece inancın arttırılması için güvenin/inancın arttırılması ve üretim aşamasına geçmeden ve üretim aşamalarında değerlendirmeler yapmayı gerektirir.

 

Bu ise çok da sıradan bir şey değildir.

 

İşte bizim ülkemizin sorunu da budur. "Acemi Nalbant, Gavur eşeğinde öğrenir" örneği, nasıl olsa, kaynak kamu kaynağı, hesap sorulması da yok. O zaman yapboz süreçleri yaşanmaya başlar.

 

Elbette ki kişilerin bir düşüncelerinin, fikirlerinin olması çok güzeldir.  Ama harcanan zaman ve kamu kaynağıdır. Verimsiz ve işlevsiz kullanılması doğru değildir.

 

Çok üzgünüm gezip gördüğüm yerlerde iyi niyetli insanlar çok. Hem de ne çok. Ama günümüz dünyası artık eski alışkanlar ile süreç yönetilecek, yönetim anlayışı olacak zaman değildir.

 

Boşa harcanan iyi niyetler, zaman, para ve emektir. Ve de yazıktır.

 

O yüzden, İnka harabeleri rehberinin dediği gibi, "oturup, ruhlarımızın bize yetişmesine izin vermeliyiz". Durup, biraz düşünmeliyiz.

 

Yoksa genel yönetimlerin her türlü olumsuzluklarına karşın, ustaca yönettiği, yönetim süreçleri sayesinde, muhalif kanadın birçok üyesinin "sulu dereye götürülüp, susuz getirilecek" bir deneyimin daha yaşanması kaçınılmaz görünüyor.

 

Unutmayın, "Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir"  ama Cennetin yolları da sizin döşediğiniz kötü niyet taşları ile kapanmış gibi görünüyor.

 

Ne dersiniz?