Ne çok da severiz, kendimiz olmamayı. Hep
bir başka, bir başkası olmayı hayal etmeyi.
--Ne çok da sevdirirler, kendimiz olmamayı,
kendimiz olduğumuzu kabul etmemeyi.
--Ne çok da anlatırlar aç karınlara, çıplak
tenlere bu dünyanın yoksulluğundan arındırıp, ölmeyi, cennet hayal etmeyi.
--Ne çok da severler, Kurtuluş savaşında
kurtardığımız topraklar üstünde, 21. yy'da yarattığımız emeğimizin üstünde
tepişmeyi.
--Ne çok da severiz, hiç bir şey yok,
olmamış gibi bön bön bakmayı, seyretmeyi,
--Ne çok da severiz, ezilip suyumuzun şarap
yerine sirke yapılmasını,
--Ne çok da severiz, doğa ananın bizi yan
yana dizip başak yaptığı yapıdan, tek tek buğday taneleri taneleri olmayı.
--Ne çok da severiz, kör taşlı bir
değirmenin iki taşının arasında sıkışıp, öğütülüp un olup yok olmayı.
--Ne çok da severiz, var ederken, üretirken
nefesli, hevesli, tüketirken, tüketemeden tükenmeyi.
--Ne çok da severiz, hani o Nazım Babanın
şiiri gibi, "gocuklu celep sopasını kaldırınca, sürüye katılmayı",
--Ne çok da severiz,dostluk, kardeşlik,
yoldaşlık varken ihanet etmeyi,
--Ne çok da severiz, onca ürettiğimiz
varken; hoş, alamayacak kadar yoksul olsak; hoş, alacak olsak da, yine biri
birimizi yemeyi.
--Ne desek bir eksik,
--Ne anlatsan, sen kimsin ki.
--Doğru ne, ben kimim diyen yok.
--Hayal satanlar, "KARUN"
olmuşlar, "Harun"lar, kıçlarında ki donun deliğinden habersizler.
--Hiç öyle Karl Marks'ın sınıflar
teorisine, toplumsal sınıf şemalarına bile girmeye göstermeye gerek yok,
--Hiç öyle, şablonlara, grafiklere gerek
yok, çöp tenekelerini karıştırma sıralarına girenleri görün,
--Hiç öyle gözlerinizi kapatmayın, açlar
olarak, açlığa mahkum olanlar olarak,
--Hiç öyle uzun uzadıya lafa gerek yok,
ortalık da konuşulanlara bakın,
--Dün, var ise de ORTA DİREK, yok ise de
ORTA DİREK vardı. Neresini pek sevdik, ortasını mı, Direğini mi bilemem ama,
biz Turgut Özal ile orta direği pek sevmiş iktidar yapmıştık.
--Ve bu gün, ne ortası kaldı ortalık da, ne
de direği, kaçtı nereye ise bilemem ama, kalmadı. Yok. Ne diyeni, ne seveni.
--Göçüyoruz birer birer, yaşadığımız
semtlerden, şehirlerden ve gücümüz yetmeyince de yaşama, dünyadan. Hem de
bağıra, bağıra, acı çeke çeke. Trafik kazasından, kanserden, açlıktan ... .
--Yüreğim yanıyor, siz yüreği yanmayanlar,
--Yüreğim yanıyor, siz yürek yakanlar.
Sizin yüzünüzden.
--Birinizin vurdum duymazlığından,
sorumsuzluğundan ve bu dünya için değil; çolunuzun-çocuğunuzun yarınını
düşünmeden, sadece kendinizin öteki dünyanız için, çoluğunuza-çocuğunuza, hatta
anlamasanız da, kendinize bile ihanetinizden bir haberdar olmamanızdan;
--Diğerlerinin de, aç
gözlülüğünden.Tiksiniyorum, alnınız secdeye varır iken, kürler ile erittiğiniz
göbeğinizden, aç-yoksul-anasız/babasız bıraktığınız çoluğun çocuğun ahını
görmemenizden.
--Hepimiz, hepiniz aynı Tanrının/Allah'ın
kulları iken, kendinizi ayrıcalıklı hissetmenizden,
--Biz salakların da, sizi ayrıcalıklı
saymamızdan.
--Tiksiniyorum, "KOMŞUSU AÇ İKEN,
KENDİSİ TOK YATAN BİZDEN DEĞİLDİR" diyen bir peygambere bile riyakarlık
yapanlardan;
--Bunları görmezlikten gelenlerden,
--Hiç bir şey yok, olmamış, olmuyormuş gibi
seyredenlerden!..
--Her şey çöküyor, beyler- bayanlar
--Sınıflar, Ülke, gelecek, .......
Ne çok da seviyorsunuz hala, kendimiz
olmamayı. Hep bir başka, bir başkası olmayı, hayal etmeyi.
--Hem de, hiç olurken. Yok olurken.