Bugün tarz değiştirip, pek değişik bir şey yazmaya çalışayım dedim. Bakalım becerebilecek miyim!..

--Ben baharı, yazı pek severim. İnsanların giysileri gibi, üstlerinde ki yükleri de azalır, bir açılır-saçılırlar ki sormayın gitsin. Sanki üstlerinden tonlarca yük kalmış gibidir herkes.

--Pahalılıkmış, zamlarmış, iş güvencesi de ne; kimin umurunda ola ki? Vur patlasın, çal oynasın. Yurt içi, yurt dışı tatil programları, gezmeler tozmalar. 

--Bunları yazarken ben bile az durdum. 'Dur ya, sen uzayda başka bir dünyada mısın?' dedim kendime. Bir çimdik atmadım ama, sanal paylaşımlar, gazete-Tv haber ve programları geldi ve hepsi bir şerit gibi gözümün önünden tek tek geçti. Ben de karar verdim, uzayda değilim diye. Ben Ankara'da, onlar da benim ülkemde idi.

--Gelişim, değişim ve dönüşüm genellikle iyidir. İlke olarak, diyalektik bakış açısı ile öyle olması gerekir. Çünkü, hem insanlık, hem de dünya iyi ve güzelden yana olmalı ki, her şey devam etsin, sürsün. Yoksa, kötülük ve çürüme, her şeyin şeyin sonunu getirir. Bitirir.

--Okuduklarım, izlediklerim, gördüklerim, duyduklarım beni "sevgi" ve "aşk" konusunda düşünmeye zorladı. Olayın bilimsel, sosyal hatta siyasal yönünü es geçeceğim. O yönünü psikologlar, psikiyatrisiler, siyaset uzmanları, sanal ve gönül danışmalıkları, yeni "PERİHAN ABLALAR/ABİLER" halletsinler, bana ne ya. Ben gördüğümü yazar geçerim.

--Dedim ya, bahar ile birlikte, herkesin bir kanı canı kaynamış ki, sormayın gitsin. Hani Orhan Veli'nin şiiri gibi.

--"Ne atom bombası/ Ne Londra Konferansı/ Bir elinde cımbız,/ Bir elinde ayna;/ Umurunda mı dünya!.." Evet ya, çoğu kişinin artık bir çok şey umurunda değil. Hele 23 Haziran seçimleri ile birlikte, tüm sorumluluğu İstanbul B. Başkanı Ekerem İMAMOĞLU'na devretmiş gidiyoruz.

--Onlar da, güneyde,-kuzeyde, doğu da -batı da, yurtiçi-dışı fark etmez: uzanmış yatıvermişler, salıvermişler.

"Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;/ Entarisi sıyrılmış, hafiften;/ Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;/ 

Bir eliyle de göğsünü tutmuş.

İçinde kötülüğü yok, biliyorum;/ Yok, benim de yok ama…

Olmaz ki!../ Böyle de yatılmaz ki!.." sahiden ya. Olmaz ki!..

--Sevmenin güzelliğini, hoşluğunu, mutluluğunu bilirim. Yaşarım da. Aşk konusu ise beni biraz aşıyor gibi.

--Yok abi ya, ben ne Şirin'in Ferhat'ı gibi dağlar delebilirim, ne de Aslı'nın Keremi gibi olabilirim. Hele hele Zühre'nin Tahir'i ise, aklımın ucundan bile geçmez. Züleyha'nın Yusuf'u olmak mı? Sakın ola ki sakın.

--Şaka bir yana, bu aşkları okuyup, öğrenince, belki de zamanın ruhuna uygun olarak benim bildiğim, anladığım "aşk" biraz daha farklı olsa gerek. Platonik, ulaşılmaz bir yanı var aşkın. Yani, bu zamana uygun değil. Her şeye ve herkese ulaşmak herkes için o kadar kolay ki. Whatsap’lar, Messengerlar

--"Sevgi" ise, daha halkçı. Yani herkesin yapabileceği, bir iş. Yeter ki içten, içtenlikli ve samimi olsun. 

--Dolmuşta, otobüste, yolda, hele hele TV'lerde "AŞKIM, AŞKIM" diye böğürenleri görünce bir gülme alıyor ki beni, sormayın gitsin.

--Ya Aslı-Kerem, Ferhat-Şirin, Tahir-Zühre'nin aşkları yüz yıllardır döne dolşa bu günlere kadar geldiği gibi, artık eskisi gibi anlatıcılar da yok ama okur yazarlık olduğu sürece de yüz yıllarca da sürecektir.

--İyi de, bir telefon konuşmasından sonra bitecek bir ilişkiye neden "aşk", karşı tarafa da "aşkım" der durur bu insanlar?

--Demek ki, aşk değil, sevgi bir matah.

--İnsan ve insanlık değişiyor, dönüşüyor. Hem kadın için, hem de erkek için. 

--İşin enteresan tarafı, kişilerin yalnız eğitim, kültür seviyeleri yükselmiyor, ekonomik ve sosyal alan ve yönleri de gelişiyor, değişiyor, dönüşüyor ve olumlu yönde yükseliyor.

--Bu değişim ve dönüşüm özellikle kadınlarda çok hızlı. Üniversitelerde kız öğrenci oranları bir çok dallarda ya erkeklere eşit, ya da erkeklerden daha fazla. Piyasada statü ve sosyal ilişki sağlayan, para kazandıran bir çok alanda kadınları görüyoruz. Çok da başarılılar.

--Gel gör ki, Bertolt Brecht'in "Generalim Tankınız Ne Güçlü" şirinde olduğu gibi: 

"Tankınız ne güçlü generalim,/ Siler süpürür bir ormanı,

Yüz insanı ezer geçer./ Ama bir kusurcuğu var;

İster bir sürücü." YANİ BİR KİŞİ, İNSAN!.. ERKEK!..

--Evet, kişi erkek ya da kadın, sonunda bu başarısını paylaşmak isteyeceği bir karşı cins ister; mutluluğunu yaşamak için.

--İşte sorunda tam burada başlıyor "aşkım, aşkım" için değil de, "sevgi"yi duymak, yudum yudum yaşamak isteyenler için.

--Maalesef, kadınlar bu hızlı sosyal, statüsel, ekonomik, kariyer yükselmeleri ve değişikleri karşında, sevgilerine denk bir karşılık bulmakta sorunlular. Yok!.. Ya da yeterince yok.

--Ayda otuz bin liradan fazla kazanan, yıllarca meslek edinmek için uğraşmış kadınlar, maalesef sevgilerine denk bulma konusunda hiç kimse ses etmese de öyle şanssızlar ki. Kiralık arabalar, borç ile alınan giysiler ve pahalı lüks kafe ve restoranlar? İşte, tehlike oralarda başlıyor muş!.. 

   Sanal "erkek adamlar?"

--İnanamıyorum, o kadar eğitim, çaba ve donanımdan sonra, bu kadar sanal ve ucuz şeylere nasıl kanılır?

--Kanılıyor. Yanılıyor. Alınıyor. Ne acı. Yazık. 

--Her şey gibi öyle hızlı değişiyor ve dönüşüyor ki.

--Keşke bu yaz da, her şey herkes için daha güzel olsa. "Aşkım, aşkımcılara" sözüm olmaz da; seven ve seveceklere, biraz da; hani o Meksikalı Yerli Rehberin, Avrupa/İspanyol-Portekizli korsanlara söylediği o sözler, kullara küpe olsa.

--"ÇOK HIZLI TIRMANIYORUZ. OTURUP, BİRAZ DİNLENMELİYİZ. RUHLARIMIZDAN DAHA HIZLI TIRMANDIK. RUHLARIMIZIN BİZE YETİŞMESİNE İZİN VERMELİYİZ!.."

--Evet, ya. Yaşam o kadar uzun ki. Hem de ne uzun. Boşuna kendinizi bir mahpushanede "geçmeyen zaman" dilimi içine sokmayın, en mutlu, geçmesini istemediğiniz zamanlar içinde hissedin. Her şey için; iş yaşamınızda elde ettiğiniz başarılar gibi, sosyal ve ruhsal alanınızda da mutluluk ve sevgi torbanızda. Sadece biraz sabır, doğru yer ve zamanda açın. 

--Heba etmeyin!..

--Heba olmayın!.. 

SEVGİ SİZİ BEKLİYOR DA!..