Devlet yönetimi bilgi, beceri ve deneyim ister. Özellikle ekonomi yönetimi ve kriz yönetimi; uzmanlık ve tecrübe gerektiren bir iştir. Zamanı, maliyeti ve emeği planlı ve kaliteli kullanmadığınız bir işte, etken ve verimli olmanız mümkün değildir. Zira ülke yönetimi hamasi nutuklar ve tesadüfü olgulara bırakılamayacak derecede hayati önem taşır.
İşi bilmek ve başarılı olabilmek; A, B, C seçeneklerin yanında kısa, orta ve uzun vadeli stratejik planlarınızın olmasını zorunlu kılar. Uluslararası ilişkilerde hiçbir şey tesadüflere bırakılmaz.
Bugün Suriye de zalim Esad rejimi devrildi. Suriye Rejim Güçleri, tıpkı Irak’ta olduğu gibi hiçbir direniş göstermeden ülke yönetimini HTŞ liderliğindeki muhalif güçlere bıraktı. Kolayca yönetimin el değiştirmesi, kalenin içten ele geçirilmesidir. Zaten uzun süredir devam eden vekalet savaşları ile ülke kaynakları ve savaş gücü yok edilmişti.
Bu işi hangi güç gerçekleştirdi? ABD, İngiltere ve İsrail; Ukrayna nedeni ile zor durumda olan Rusya ile de anlaşarak stratejik planlarını adım adım uyguladılar. Ve sorunu az masrafla çözdüler. Herkesin ağzına sürdüğü birer parmak bal ile, kan dökmeden plânın birinci aşamasını uyguladılar. İşte “kazan, kazan” formülü budur. Ondan sonra İsrail Suriye topraklarına rahatça girdi. Şimdi işgal ettiği topraklara Dürzileri bir plan dahilinde yerleştiriyor.
Selefi ve cihatçı bir terör örgütü olarak nitelendirilen HTŞ ve lideri Golani gerçek adıyla Ahmet eş Şara, paraşütle Suriye’nin yeni lideri olarak indirildi. Emperyal devletler için rejimin ya da liderin kim olduğunun bir önemi yoktur. Kendi emellerine hizmet ettikleri sürece haklarında demokrasi hikayeleri yazılır! Filmin senaryosuna göre herkes rolünü oynar.
Bundan sonra herkes plâna sadık kalmak zorundadır. Plana uymayan her kim olursa baskı ve zorbalıkla cezalandırılacaktır. Nitekim Şiiler Lazkiye, Tartus ve Kardaha şehirlerinde gösteri yaptı. Ve olaylar çıktı. Suriye’de bu kışkırtmalar devam edecektir.
Sıra sözde Suriye’nin bütünlüğü adına Sünni Arap-Şii Arap, Dürziler ve Kürtler için “federe devlet” dayatmasına gelmiştir. Bu planda Türkmen’in adı ve sanı yoktur.
Peki, Türkiye nasıl ikna edilecektir? “Size “Misak-ı Milli" sınırlarına ulaşma imkânı veriyoruz” diyeceklerdir. Bu yönde iç kamuoyuna yönelik propagandalar başlamıştır. “Yeni Osmanlı” hayali ile yanıp tutuşanlar hemen oltaya gelmiş, erken kutlamalar başlamıştır.
“Plana sadık kalma” uğruna bir süre sonra düşmanlar dost, dostlar düşman olursa hiç şaşırmam. Suriye diye bir bağımsız bir devlet kalmamıştır. Plana göre, mevcut oluşum, bir projedir. Bir süre sonra taşlar yerine oturunca HTŞ ve diğer silahlı guruplar buharlaşıp uçacak, İsrail bölgeye tamamen yerleşecek ve kimlik-inanç ekseninde kukla bir devlet oluşacaktır.
Böyle olmasa Türkiye’nin destek verdiği Özgür Suriye Ordusu ana unsurlardan biri olarak görülür, Halep’ten aşağıya doğru yakınlaşmasına izin verilirdi.
Sonraki hedef neresidir? Kuşkusuz İran'dır. “Orası da planda yazıldığı gibi çözülecektir. Hem de kan dökülmeden. Taşlar döşenmiş, yol hazırlanmıştır. İran nükleer deneme yapmadan hedefe ulaşılmak istenmektedir.”
Ondan sonra sıra Türkiye’ye gelecek mi? İsrail için çok önemli olan Yukarı Mezopotamya'daki su kaynakları ve hububat kuşağını ele geçirmektir. Kürtlere olan aşkları, PKK’ya destekleri buradan kaynaklanmaktadır. Unuttukları nokta Türkiye’nin kadim devlet geleneği ve Türklerin var olan vatan aşkıdır.
Emperyalist ve Siyonist Planlar uzun vadeli plânlardır. “Plâna sadık kal, güçten güç devşir” formülü ile kaleler içten ele geçirilmekte, işbirlikçi kişilere birer başarı hikayesi yazılarak, “yükselen elden tut ve sen de yüksel” tuzakları ile ülkeler ve kurumlar kolayca teslim alınmaktadır.
Halkın umut bağlamak istediği ana muhalefet ise hala bu oyunun farkında değildir. Ülkenin derin sorunları dururken bir incir çekirdeğini doldurmayacak kadar küçük meselelerle oyalanmaktadır. Her oltaya gelen, 14 yıl öncesinde olan bir olayı, doğru olup olmadığını araştırma ya da inceleme gereği bile duymadan “laf ebeliği” ile gurup toplantısına kadar getiren Ecz. Özgür Özel, bu tezgâhları anlayacak donanımda değildir. Acemi kaptan Ecz. Özel’in gemisi su almaya başlamış, böyle giderse karaya oturmak üzeredir. Bu durum son yapılan anketlere de yansımış durumdadır. İktidarın başarısı, muhalefetin ve Özel gibi liderlerin varlığına bağlıdır.
Kendi düşen ağlamaz.
Sıkıldınız değil mi? Yazımızı “kriz yönetimi” ile ilgili olduğunu düşündüğüm bir fıkra ile sonlandıralım:
Fıkra şöyle;
Dul bir kadının çok güzel bir kızı varmış. Herkes bu kıza talipmiş. Ancak annesi beş yüz bin TL “Mehir” istiyor, asla daha aşağı inmiyormuş. Kıza aşık bir delikanlı varmış, tüm gücüyle ancak üç yüz bin TL biriktirebilmiş.
Delikanlının babası durumu anlamış ve oğlana, “Oğlum getir bakalım şu üç yüz bin TL'yi de gidip şu kızı isteyelim” demiş. Oğlan umutsuzmuş, baba umutlu bir şekilde kızın evine varmışlar.
Baba kızın annesine “söyleyeceklerim bitmeden sözümü kesme” demiş.
“Kızını oğluma istiyorum, bu da Mehir olarak yüz bin TL,” Kadının suratı asılmış. Adam devam etmiş. “Seni de kendime istiyorum, bu da senin Mehrin yüz bin TL demiş. Kızın annesinin yüzüne bir tebessüm gelmiş. Allah mübarek kılsın bey, hayırlı olsun demiş. Böylece sorun çıkmadan, işlem tamamlanmış.
Komşuları kadını sıkıştırmışlar, Kız hani beş yüz binden bir kuruş inmem diyordun, demişler. Kadın demiş ki, “Toptan satışla perakende satış fiyatı her zaman değişir “demiş.
Oğlan da babasına sormuş, “Baba öteki yüz bin TL'yi ne yaptın diye sormuş.” Baba cevap vermiş; “evlât onu da anana verdim, ikinci evliliğe razı olması için” diye cevap vermiş.
Kıssadan hisse…
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN.