Dış Politikada duvara tosladık. İç politikada demokrasiyi rafa kaldırmak üzereyiz. Ekonomide iflas noktasına geldik. Muhalefet ağır devlet baskısı altına alınıyor. Valilere talimatla muhalefet edenler hakkında dava açtırılıyor.
İktidar her konuda, Hitler’in
propaganda makinesi Göbels’in sözlerini uyguluyor: “Büyük kitleler, büyük
yalanlara inanır…”
Bu büyük yalanlardan biri de Latin
Harflerinin kabulü nedeniyle bir gecede bütün bir milletin okuyamaz, yazamaz
hale getirildiğidir.
Neden Avrupa ikinci dünya savaşında
yerle bir oldu da yeniden ayağa kalktı da biz ikinci dünya harbine girmediğimiz
halde aynı başarıyı gösteremedik?
Bu soruların yanıtını
“Osmanlıcadan Türkçeye Okuryazarlığımız” kitabında buluyoruz. Daha 1530
yıllarında ünlü Fransız yazarı ve düşünürü Rabelais şöyle diyor: “Artık
okumayan kalmadı. Hırsızlar, cellatlar, meyhaneciler, seyisler ve halkın aşağı
tabakası bile eskinin doktor ve âlimlerinden daha bilimli, kadınlar bile okuyor”.
(Orhan Koloğlu: Basın Tarihi sayfa:16).
Bunu destekleyen bir yazı da İlk
özel Türkçe gazete olan Ceride-i Havadis ’in beşinci sayısında 1 Ağustos
1840’ta yayınlanmıştır. “Avrupa’da okuyup yazma, 200-300 yıl önce başladı…7
ila 14 yaş arasındaki bedava okur, sonra sanata yönelir…Okuyup yazmamak pek
büyük ayıptır…Çocuğunu mektebe vermeyen azarlanır ve cezalandırılır…”
(Orhan Koloğlu, Osmanlıcadan Türkçeye Okuryazarlığımız sayfa:83).
“…Avrupa’da okumak yazmak pek
kolay bir şeydir, çünkü yazıları öyle Türkçe gibi yazı lisanı başka, konuşma
lisanı başka değildir. Kibar ile hamalın lâkırdısı birdir. Bir çocuk mektepten
çıktığı anda birdenbire yazar olabilir. Muallimleri de gün be gün kolaylığı
artırmaktadırlar. Birbirine bağlı olmayan harfler kullanıldığından, yazı yazmak
dahi kolaydır. (AGE s:84)” Bizde hâlâ 21. Yüzyılda Arapçaya yakınlaştırmak
için ilkokul birinci, ikinci sınıf öğrencilerine bitişik el yazısı yazdırmaya
kalkan Milli Eğitim Bakanlarını unutmayalım…” Bir de her fünuna (fen bilimlerine)
dair kitaplar kendi dillerinde mevcut olduğundan başka lisana muhtaç olmazlar.
Bunların başka dil öğrenmeleri fenlerin tahsili amacında olmayıp
fazlalıktandır. Hulasa Avrupa’da tembel olup da cahil kalanlar daima hor görülürler
ve gayretli olanlara her işin kapısı açık olup itibar ve servet elde ederler.
“
1530 yılında hamalların (bile)
okuryazar olduğundan yakınan Fransız düşünürünün aksine bundan tam 339 yıl
sonra Ziya Paşa Londra’da çıkarttığı Hürriyet gazetesinin 5 Temmuz 1869 tarihli
sayısında gayrimüslim çocuklarla bizimkilerin farkını şöyle gündeme getirir.
“Bizim çocukların yaradılış ve
yetenekçe bir eksiklikleri mi vardır ki onlar gibi eğitimden yararlanamıyorlar.
Hayır, çocuklarda hiçbir kabahat yoktur. Yoksuzluk bilcümle eğitim
yönetiminindir. Harekeli Kur’an-ı Kerim’i irkilmeksizin dürüst okur vesselâm.
Bundan ilerisi var mı? Ama diğer milletlerin çocuğuyla bizimkini yan yana
getirdiğimizde bizimki mağlup olur. Çünkü öteki kendi dilinde hem okur hem de
yazar. Bizimki sadece okur, ama karalama yazar. Öyle fikirlerini kâğıt üzerine
koyamaz” (AGE s.89) .
Yıllar süren tartışmalar sürerken
daha Mustafa Kemal Atatürk doğmadan 1878 yıllarında Saraybosna’da Hulusi Efendi
“Vatan” gazetesini çıkarır. Türkçe olarak Latin harfleriyle diğer
sayfalarındaki metinleri yazar…
Hüseyin Cahit Yalçın da 1910
tarihli ”Arnavut Hurufatı” başlıklı yazısıyla Arnavutların Latin alfabesini
kabul etmelerine öykünerek; “Zaten bizim kullandığımız harfler Türklüğe ve
Müslümanlığa mahsus bir yazı değildir. Şimdiki harfleri sonradan kabul
etmişlerdir. Cenab-ı Fahr-i Kâinat zamanında da bu şimdiki harfler yoktu.
Dolayısıyla istediklerini almaları ne Türklüğe ne de İslamlığa aykırıdır.
Arnavutlara tebrikler. Çobanı bir haftada okuyup yazacaktır. Biz Türkler ise
elimizdeki yazı ile bir haftada değil, yüz haftada köylümüze okuyup yazmayı
öğretemeyeceğiz. Onların maarifi de Ermeni ve Rumlarınki gibi terakki
edecektir. BİZ BU EKSİK, BU DİLİMİZE UYGUN OLMAYAN HAFLER SEBEBİYLE CAHİL
KALACAĞIZ. Bu cihetten ayrılacağız (Age
s.246)
Bu yazı yazıldığında Mustafa Kemal
29 yaşındadır. Bundan tam on sekiz yıl sonra iki yüz yıllık tartışmayı
bitirecek ve bugünkü Latin harfleriyle yazıya altı ay içinde geçerek kesip atacaktır!
Tıpkı Büyük İskender’in Gordion’daki binlerce insanın deneyip çözemediği düğümü
bir kılıç darbesiyle çözmesi gibi…
Hâlâ konuyla ilgili ön yargılarını
yenemeyenler varsa gerçekten büyük bir araştırmacı ve bilim insanı olarak Orhan
Koloğlu’nun “Osmanlıcadan Türkçeye Okuryazarlığımız” kitabını okumalarını salık
veririm. “Eğer cehalet iyidir” diyenlerden değillerse…