Biz havuz medyasının sığ gündem maddeleri ile oyalanırken, bambaşka ülkelerin gazetecileri bambaşka konuları araştırıyor. İspanya’da eğitim gören çocuğunu görmeye gidemesin diye bir şarkıcıya evlat üzerinden baskı uygulanıyor. Ama elalemin bambaşka dertleri var. Bugün yine BBC News Türkçe sayfalarındayız. Türkiye’nin nükleer tercihini dosya olarak yayınlamışlar.

 

Nükleer santrallerin diğer enerji kaynaklarına kıyasla çok pahalı, yapım süreçleri çok uzun ve doğa ile insan sağlığı açısından tehlikeli olduğunu söyleyen de var, doğalgaz ve kömürde olduğu gibi nükleer santrallerin sürekli olarak enerji sağlayabilmesi nedeniyle kritik olduğunu, her adımı kontrol altında atıldığı ve denetlendiği sürece nükleer reaktörlerdeki güvenlik önlemlerinin sızıntı olasılığını ortadan kaldıracağını savunan da.    

 

Greenpeace ise; nükleer enerji üretiminde en büyük sorunun bertaraf edilmesi mümkün olmayan ve binlerce yıl tehlikeli olmaya devam eden radyoaktif atık olduğunu söylüyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı da dünyada 263 bin ton kullanılmış nükleer atık, geçici depolama tesislerinde tutulduğunu hatırlatıyor.

 

Uluslararası Enerji Ajansı’nın hazırladığı Enerji Senaryosu’na göre, mevcut nükleer kapasitenin 2050 yılına kadar dörde katlanması halinde bile, nükleer enerjinin dünya enerji tüketimindeki payı yüzde 10’u aşmayacak.

 

Peki Türkiye?

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, Türkiye’nin nükleer hedeflerinin enerji politikaları ile ilişkili olmadığını düşünüyor.

Akkuyu’da Rusya’nın üstlendiği bir “yap-sahip ol-işlet” modelinin yürütüldüğünü söyleyen Şahin, alanda üretilecek enerjinin Türkiye’ye yüksek fiyata satılmasını öngörüyor.

Güneş ve rüzgar enerjisi potansiyeli yüksek olan Türkiye’de nükleer enerjinin tercih edilmesinin “siyasi” bir karar olduğunu öne süren Şahin şu ifadeleri kullanıyor: “Nükleer; şu anda en pahalı enerji üretim yöntemi. Dünyada enerji dönüşümü rüzgar ve güneş üzerinden ilerliyor. Türkiye ise bunu marjinal ve az kullanılacak bir şey olarak görüyor.”

 

Yenilenebilir enerji ile nükleer enerjinin kıyaslanamayacağını söyleyen Şahin, “Rusya-Ukrayna savaşından etkilenmeyen ülkeler, yenilenebilir enerji üretenler” diyor ve sözlerine devam ediyor:

“Türkiye, enerji politikalarını rüzgar ve güneş üzerinden dönüştürecek yenilikçilik düzeyine gelemedi. Hem ekonomik hem de teknik nedenlerden dolayı belli bir yerde ve sabit duran devasa santrallerin zorunlu olduğu düşünülüyor. Kömürün geleceğinin olmadığını anladıkları için nükleeri devreye sokmaya çalışıyorlar. Çağı yakalayamamış durumdalar.

“Yenilenebilir enerji sizi bağımsız kılarken yakıtı uranyum olan nükleer, dışa bağımlılığı artırıyor.”

 

Henüz kömür madenciliğinden vazgeçmemiş olan Türkiye’nin bu süreçte nasıl bir yol haritası çizeceği de meçhul. Tüm gözler COP27 İklim Zirvesi'nden önce Türkiye’nin söz verdiği üzere Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) sekretaryasına sunması beklenen güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı’nda olacak.