19702li yılların basında İstanbul Sağmalcılarda, İzmir’de kolera vakaları görüldü. Narenciye dahil her türlü meyve ve sebzemizi ihraç edemedik. İşi ve mecburiyetleri nedeniyle yurt dışına çıkış yapmak isteyen vatandaşlarımızın kolera aşısı yaptırılması konusunu dış dünya mecbur etti. Aşı yaptırmayan vatandaşlarımız gümrük kapılarında rezil oldular.

 

Günümüz basınından da duyduğumuza göre, ülkemize Suriye'den Afganistan'dan, Afrika'dan, dünyanın her yerinden çeşitli yollarla girmiş 10 milyonun üzerinde yabancı olduğuna, sınırlarımızın delik deşik edildiğine, adeta yolgeçen hanı olduğuna ilişkin haberler alıyoruz.

 

Terörün, kanunsuzlukların, soygun ve vurgunların, hırsızlık ve kapkaç olaylarının yanı sıra hadiseye bir de bulaşıcı ve sari hastalıkların zuhuru, yayılması, yeni epidemi, andemi, pandemi açılarından baktığımızda bir vatandaş olarak milletim ve ülkemiz adına yüreğim hop hop ediyor, içim yanıyor.

 

Bizce mahiyeti, kimlik ve kişilikleri, öz geçmişleri, soy geçmişleri, hangi hastalık mikrobunu taşıdıkları bilinmeyen milyonlarca canlı insanın ülkemizde kamu sağlığını nasıl ilgilendirdiğini hesap ettik mi, kısa, orta ve uzun dönemli tedbirler alındı mı, akıbetleri ve toplumumuzun akıbeti nedir, ne olacak, çözüm için kalıcı, uygulanabilir bir projemiz var mı, üç yıldan beri ülkenin ve dünyanın yaşadığı pandemi unutulmamalı.

 

Allah korusun bu ülkede bu mahiyeti meçhul nüfus yapısından kaynaklanacak bir patlama olursa vay halimize, nasıl önleyeceğiz. Sayın yetkililer, ben 58 yıldan bu yana ülkemizde koruyucu tababetin içinde yoğun çalışmalar yapan bir vatandaşınızım. Lütfen sözlerimizi yabana atmayın, son pişmanlık çare değildir.

 

Günümüzde sıkça sözü edilen maymun çiçeği bile söz konusu milyonlarca yabancıdan muhtemelen bulaşabilecek hastalık tehlikesinin yanında çok hafif kalır unutmayın. Daha ne söyleyebilir siz söyleyin. Durum önemli, durum tehlikeli, durum vahim...