Lâik  anlayış; 1789 Fransız ihtilalini yaratan bir düşünce akımıdır. 1789 yılına kadar insanların beynindeki düşünce biçimi teokratik düşünce biçimidir. Yani kişi zihinsel özgürlüğüne kavuşamamıştır. Zihni, Tanrı adına hareket eden ve yöneten güçlerin etkisi altındadır. Bu zihin yapısındaki insan özgür değildir. Özgür insan,  kendi kendine edindiği zihinsel baskılardan kurtulan insandır. Genelde insanlık kendi yarattığı masallara zihnini köle eden canlıdır.  “Kendi putunu kendisi yapar sonrada O’na tapar.” 

Bu tapınma biçimine tepki  16. Yüzyıl dünürleri olan Montaigne, Erasmus, Francisco   Suarez, Machiavelli, Jean Bodin vs.den geldi ve akılcı düşünce ve sorgulamaya zemin hazırlandı.

17. yüzyılda  Hristiyan değerlerin yanlış olduğunu , canları pahasına katlandıkları acılara rağmen  ısrarla savunan düşünür ortaya çıktı.  Papaz   Jean  Meslier, Hobbes, Leibniz,  Spinoza  , Pierre Bayle, Descartes gibi düşünürler Yeni Çağ Felsefesinin temellerini atarak, aydınlanma düşüncesinin ilkelerini ortaya koydular. Böylece Fransız Devriminin fitili beyinlerde atılmış oldu. İnsanlar kendilerini baskılayan düşünceden sıyrılarak ,birey olduklarının farkına vardılar.  İncil ,dogmatik düşünce yapısı olan “insanlar günahkâr doğar, günahlardan sıyrılmak için  vaftiz gereklidir “Tanrı emrine karşı ; J .Rousseau “İnsanlar hür ve günahsız  ve eşit doğar, tabiatın eşitsizlikleri vardır” dedi. Emile adlı eserinde ,  bireyin toplumdaki yeri üzerinde yeni çıkarımlar ortaya koydu. Eserlerinde ; güçlünün haklı olduğu toplumsal düzenleri eleştirdi. Yasaların olmadığı yerde devletin olamayacağını söyledi. Tüm kötülüklerin sebebinin yönetimlerdeki eşitsizlikte olduğunu iddia etti. Eşitsizlikli toplumda, hürriyet  ve özgürlük olmaz, özgürlük ve hürriyetin olmadığı yerde , devlet olmaz görüşlerini savunan J .Rousseau, Devletin iktidara değil halka ait olduğunu söyledi.

 Yukarıda adı geçen Filozofların düşünceleri Fransız devrimi eylemine sebep olmuş, Tanrı algısı örselenmiş, Nietzsche’ ile Tanrı öldürülmüş, Tanrının gölgesinde bir sürü ideolojiler  türeyerek, Tanrının korkutucu gölgesi olmuşlardır.

 Bir türlü insan oğlu, ilkel varlığından itibaren benliğini titreten, Doğa, Ata ve Tanrı korkusundan kurtulup birey olamamıştır.

Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin temelindeki insan fikri 1930 yılında kaleme aldığı el yazısında şöyle ifâde edilmiştir. “ .. özgürlük kişinin düşündüğünü ve dilediğini başka birisinin etkisi ve müdahalesi olmaksızın tam ve kesin olarak ifâde edebilmesi “ olarak tanımlanmıştır.

 Kişi eğer birey olma bilincine ulaştı ise, başka birisinin inanç ve siyasi kanaatlerine saygı duyar. Azınlık  fikir ve düşüncelere saygı duyar. Lâik algı, çoğunlukla iktidar olmuş yapıların, azınlıkların  inanç hürriyetini  koruma ve kollama  sorumluluğuna tabidir. Bu anlayışlara ulaşmış bireylerin oluşturduğu Devlet Lâik Demokratik Devlettir. 

Cumhuriyetimizin   temel yapısında arzu edilen insan tipi böyle arzu edilmiş ,Devrimler buna göre şekillenmiş, Türkiye Cumhuriyeti bu temel üzerine inşa edilerek, devletin  vaz geçilmezleri Anayasamızın ilk dört maddesinde ifâde   edilmiştir.

Sosyoloji biliminin tespit ettiği somut sonuca göre Devletin tanımı;  

 Devlet; millet olmuş bir insan topluğunun kurumlaşmasıdır. Milletin devleti yoksa o millet esir millettir.  Numan Kurtulmuş ne demek istedi anlaşılamamıştır.