Yazının en başında "Kurt Kanunu" deyimi geçince, ilk akla gelen doğal olarak Atatürk'e İzmir'de düzenlenen suikast girişimini konu alan Kemal Tahir'in "KURT KANUNU" yapıtı akla gelir.
Ve
yapıt da "Kurtlukta düşeni yemek kanundur" tümcesi ile başlar. Ne
ilginç değil mi?
Bu
yazı anılan kitap ve yaşanan olaylar ile ilgili bir yazı olmayacağı için, şimdi
asıl değinmek, anlatmak istediğim günlük yaşamda, halk arasında ve halkın
ağzında kullanılan "kurt" ile ilgili deyimler ve karşılıkları ile
Sanatçı Tarkan'ın bu günlerde yayınlanan şarkısı ile koparılan kıyametlere
geleyim.
Halk
arasında "kurt" deyimi pek de hayırla yad edilmez. İçinde hep bir
cinlik aranır. Örnek "Kurt gibi adam" denilen kişi, kurnaz, hatta pek
de tekin olmayan bir kişi ima edilir.
Yine
"Kurtlar sofrasına düştüm", demek ise, bir başka çaresizliğin
anlatılmasının yoludur.
Hele
hele, "Kurdun Dişine Kan Değdi" ya da "değmeye görsün"
tümceleri ise, karşı taraf için sonun başlangıcını anlatmak içindir kullanılır.
Ama
ben daha masum bir taraftan gireyim konuya. Anadolu'da gerçekten
"kurt" sözcüğü uyanıklığı, kurnazlığı, plancılığı ima etmek ve
anlatmak için kullanılır.
Çocukken,
dedemin de çobanlığını yapmış yaşlılar anlatırlardı deneyimlerini. Malum,
yaşanılan yer Toroslar. En zirvesi "Kızlar Sivrisi'den, bu gün yerinde
yeller esen Akdeniz sahili kenarlarında ki ovalara kadar iner öyküler ve
anılar.
Koyun
çobanları ve uyanık çoban köpekleri, koyun sürüsünün kaderi gibidir. Deneyim
çobanlar ve çoban köpekleri "kül yutmaz"mış. Kurt ne "numara
çeker" ise çeksin, "yutmazmış".
Dağ
başında aç kurtlar sürülere saldırmak için en uygun ortamı ve zamanı bekler ve
çoban köpeklerine çektikleri bir oyun ile sürüye saldırırlarmış.
Dağın
yamaçlarına yayılan koyun sürüsünü güden çoban köpeklerinin dikkatini bir başka
yere çekmek için, kurtlar sürüye yakın bir yamaçtan bir taş, kaya parçasını
yuvarlarlar ve köpeklerin onların peşinden koşup, sürüden uzaklaşmasını
sağlarlarmış.
Bu
sırada da, daldıkları sürüden boğazlayabildikleri kadar koyun, kuzu ne var ise
boğazlarlar ve kaçarlar imiş.
Kanlar
içinde cansız yatan sürünün koyunlarına çobanın üzülmekten ve köpeklerinde
acılı gözler ile bakmaktan başka yapacakları bir şey kalmamıştır.
Gün
biter, sürü yavaş yavaş ağılına, ya da yatacağı yurtluğuna giderken, ortamın
sakinleşmesi bekleyen kurtlar ise kendilerine hazırladıkları ziyafet sofrasına
dalar ve karınlarını doyururlarmış.
Tabi
bu arada onlar gelinceye kadar çakallar ve tilkiler ile leş kargaları ya da
diğer etçil kuşlar da nasiplenirlermiş.
Ne
acı bir öykü ve dram olsa da bu yalnız kurtlara özgü değildir.
Üzgünüm
ki, toplum içinde yaşanırken, benzer oyunlar sürü yerine konulan halkın önüne
de konularak, "cambaza bak" oyunu gibi, halk cambaza bakarken,
cepleri uyanık cepçiler tarafından boşaltılırken, akşam eve giderken cüzdanın
uçtuğunu anlarlarmış.
Şimdi
gelelim asıl konuya.
Şarkıcı
Tarkan, yeni çıkan şarkısı için şu açıklamayı yapıyor:
"Bir
yıl kadar önce ruh halimin çok iyi olmadığı bir dönemden geçtim. Pandemi,
dünyada olup biten üzücü olaylar, insanlığın endişe verici gidişatı, doğanın
yok edilişi gibi bir sürü şey beni çok olumsuz etkilemiş, umudumu kaybeder gibi
olmuştum. O anlarda bu şarkının melodi ve sözleri içimde yankılandı. 'Geççek
geççek elbet bu da geççek, gör bak umudun gününü gün etçek'. Hepimize iyi
gelecek bir şarkı yazmalıyım dedim. Belki bu şarkı bizi biraz teselli eder,
bize moral verir, umut olur diye düşündüm. Dilerim ki “Geççek” yüzünüzde bir
gülümsemeye vesile olur ve hepimize iyi gelir."
Oooo
şarkı piyasaya çıkınca, iki sözcüğü bir araya getiremeyen erkek-kadınlar
dilbilimci, sazanlığının farkında olmayan sosyal medya kullanıcılarından
bazıları da "siyasi analist" olup çıkmışlar.
Bazıları
Türkçe için "lastikli" dese de, Türkçe yüzyıllardan bu yana süzüle
süzüle gelen bir dildir; yeri ve zamanına göre de bir takım imalar ile insanlar
dertlerini anlatırlar.
Tarkan
da, bir uluslararası salgın (pandemi) sürecinde, halka ve sevenlerine umut
vermek için bu şarkısı yazmış.
Önce
çıkan haberlerde, şarkının sözlerinin bir şiirden çok, düz yazı metni gibi
olduğunu görünce, ben de bunun nasıl söyleneceğini ve nasıl besteleneceğini
merak etmiştim.
Şarkının
Klibini izleyince, açıkça söyleyeyim ben de beğendim.
Her
neyse, gelen olumsuz eleştirilere gelince, ben onlara bir Anadolu deyimi ile
yanıt vereyim.
Anadolu'da
bu gibi durumlarda derler ki, "Delinin aklına taş getirme"!..
İlahi
ya, şarkıcı açıklamış ve vurguladığı olay da COVID salgını belli, insanlara,
umutsuz olmayın, bu da "geççek" diyor.
Ben
Antalyalıyım. Bizim Akdeniz ve Ege yörelerinde, birçok sözcük tasarruflu
kullanılır.
Öyle,
lafı uzatmayı sevmezler.
Sorun
olan şey ne "GEÇÇEK" denilmesi değil mi.
Peki
bunun aslı nedir, nasıl söylenir. "Bu acılarda G E Ç E Ç E K". Bazı
yörelerde kullanılan bir "E"den tasarruf edilmiş sözcük üzerinde bu
kadar "fırtına koparılmasının" bir anlamı yoktur.
O
yüzden, kendisi açısından son derece stratejik hamleler ile giden bir iktidar
için, bu "eleştiri" gibi yapılan olaylar ve yapanlar farkında
değiller ama ahalinin "şafağını attırıyorlar" ve üstelik de
"delinin aklına taş" getiriyorlar.
Herkes
aklını başına alsa iyi olur. Ve de Yaşar Kemal'in şu KURT KANUNU yapıtını okusa
ne iyi olur. Kimler yaptıklarından ne kadar pişman olmuşlar, yaptıkları
kimlerin "değirmenine su taşımış" bir öğrenirler.
Bugünleri
de böyle "geçirsek", çok özür dilerim bu sözcükten dolayı, bir yanlış
anlaşılma olmasın da, "Geççek, geççek, elbet bu da geççek"!..