Malum “evde
kaldık” YA. Bizim çocukluğumuzda Manavgat Yavrudoğan’daki günlerimize döndüm,
20 yaşına gelen kızlara “evde kaldı” denirdi. 14 yaşında kızın nişanlanmasına
kimse pedofoli diye bakmazdı, çünkü erkeklerde çok fazla yaş almış olmazdı.
Hatta çoğu “bıyıkları yeni terlemiş” fidan gibiydi.
Bugünlerde
hepimiz “evde kaldık” hatta kalmalıyız. Hele de yaşlıların şu an evde kalmış
olanı makbul.
Hep derim, “ömür
dediğin bir yolculuk. Süreçte iyi kötü bişeyler yaşıyoruz, adı hayat oluyor.
İşimize gelmeyeni değiştirmeye çalışıyoruz. İstediğimiz gibi olursa ‘başardım’
diyoruz, olmazsa ‘nasip’ hatta ‘kader’ diyoruz.”
Kim derdi ki
“insansız savaşı dronlarla Reis yönetiyor, dünya kıskanıyor” diyenler, hatta
Reis bile en yakınına mesafe koyup kabuğuna çekilecek. Ama oldu. Siber savaş
“iha” değil “corona” ile geldi.
Benim çok
gezdiğimi herkes bilir de, beni en iyi tanıyanlar, en keyfli anlarımı “evde”
geçirdiğimi de bilirler. Mutfakla ilişkimi bilirler. Antalya’nın en lüks
yerinde “mesafeli” bir zengin sofra yerine, bir evin mutfak taburesine tüneyip
kaygısız, beklentisiz sohbetten keyf aldığımı bilirler. (Rakı merdivenaltı
olmasın lütfen) Kısaca ben bu durumdan memnunum. Tek derdim çocuklarım için
gerekli olan param yok. Bi de kahve stokum bitmek üzere.
Bu arada beni
sevenler hayatta taze fasulye ve kahveden başka tiryakiliğim olmadığını da
bilirler. Gerektiğinde sırt çantamı alıp günlerce Havva hanımdan uzak kalabilirim ama kahvesiz
bir gün geçiremem. Hem de en sertinden.
Geçtiğimiz
günlerde bir video hazırladım. En meşşşhuuur “cafe” yerine aynı kahveyi evde
tüketebileceğimizi anlattım, hem de 9’da 1 fiyata. O videoya nasıl bir müzik
döşemeliyim diyordum ki aklıma Nazım geldi. Ve tabii Fazıl Say. Bu arada öyle
her müziği istediğin gibi döşeyemezsin, “telif” hakkı diye bişey var.
“Sevdalınız
komünisttİr, 10 yıldan beri hapistir. Yatar Bursa Kalesi’nde..” Fazıl Say’ın
“Nazım Orotoryosu, Genco Erkal’ın sesinden.
Eee..
Avarayım ya, haylazım da. Yetmedi. Ekmek almak için evden kaçtığım sabah
kaldırımda bir gelincik gördüm. İnadına “bahar” diyordu ve o gün takvimler de
“Nevruz” yani baharı müjdeliyordu.
Ahmet Kaya
geldi aklıma. Hakkari- Çukurca karayolu üzerinde, Zap Suyu’nun serinlettiği
kaya yamaçlarda açan mor çiçekleri gördüğümde dilime takılan “Şimdi dağlarımda
mor sümbül vardır” dizeleri gibi dilime yerleşti “Dışarda mevsim baharmış…”
Merkez sağ
görüşlü bir arkadaşıma yolladım.
“Böyle
giderse bizde komünist olacağız mecburiyetten okuya okuya, dinleye dinleye”
dedi. Sosyal medyada yayılan paylaşıma gönderme yaptı. Sen de gördün mü? Bana
göre sürecin en ironik tespitiydi. “Reis şu Corona’ya çözüm bul, okuya okuya
komünist olacağız.”
Bitiriyoruz. Bu satırları yazarken de
evimizin balkonundayız. Dilimizde yine Nazım.
“Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum…..”