Giderek yükselen gürültülerden ürkmüştü, çığlık sesleri yeri göğü inletiyordu. Gecenin siyahı çıkan yangınlar yüzünden alev sarısına dönüşmüştü.  İçgüdüleri herkesin kıskandığı lüks mermer sarayından çıkma vaktinin geldiğini işaret ediyordu. Hayatı boyunca hep içgüdüleriyle hareket etmişti ve işte bu güne kadar sağ kalabilmişti. Sessizce kapıya yaklaştı başını dışarı uzatıp sağına ve soluna baktı. Sonra da alabildiğince süratli bir şekilde karanlığın içinde kaybolup gitti.


Bir yıl önce Korumalar meclisin içine her zaman ki küstahlıkları ve dallama tarzlarıyla girmişlerdi yollarına çıkan herkesi, tabii meclis üyeleri başta olmak üzere itip kakarak ‘yol açın lan, o geliyor!’ diye azarlamaktaydılar. Elleri silahlarını her an çekebilecekleri gibi tehditkardı.


Oysa orası meclisti… Askerlerin içeri silahla girmeleri yıllarca yasaktı, bu yazılı bir yasak değildi bir gelenekti. Ama ordu muma dönmüştü. Artık her şeyin kontrolü bu sözüm ona ‘Pratoryan’ denilen kabadayılara ve yalakalara kalmıştı. Artistlikte üstlerine yoktu… Pek bir havalıydılar,  açlıktan sefil hale düşmüş, adaleti- ekonomisi yerlerde bir ülkenin vatandaşlarına kıyasla pek bir semirtilmiş tiplerdi.


 Peki ‘o’ niye geliyordu yeni bir Senatör atanmıştı onu meclise tanıştıracaktı. Büyük bir onurdu bu..   Mecliste yüzlerce senatör falan vardı hiç biri bu şerefe nail olamamıştı.


 ‘O’ senatodan içeri girdi, senatörler hayran, hayran bakıyorlardı, o nasıl bir yürüyüştü öyle? Ne kadar azimliydi, bakışları insanı adeta deliyordu, senatörler orgazm olmak üzereydiler (çoğu da zaten olmuş sayılırdı)


Caligula Roma’yı dört yıl yönetmişti. Memleketinin anasını ağlatmıştı ve kimsenin çıtı bile çıkmamıştı.


Senatoyu falan sevmiyordu ‘ne o öyle kanun falan yapıyorlar, vergi koyuyor veya kaldırıyorlardı’ hepsi bir sürü asalaktan başka bir şey değildi, ne gerek vardı bu yağ küpü ‘yumuşakçalara’* Bir iki denemeyle hepsini anasından doğduğuna pişman etmeye kararlıydı.


Önce ‘yahu saraya falan gelip giderken bir-ikiniz bana eşlik ediversin’ demişti. Senatörler  ‘elbette’ diyeceklerdi, üzerlerinde yüzlerce yıllık Roma senatörünün en asil simgesi sayılan Kırmızı togalarıyla ‘O’ nun arabasına eşlik etmeye başlamışlardı. Caligula cinsin önde gideniydi, ‘e, canım koca imparator senatoya falan giderken de ona eşlik etmeliydiler, hem diğerleri niye eşlik etmiyorlardı öyle birkaç on yağcıyla olmazdı bu işler’ arada arabasını hızla sürüyor yağcılarını nefes-nefese koşturuyordu.


Hani çıkıp da biri bile ‘hoop , alo ne oluyor yahu burası yüzlerce yıllık senato kim kimin arkasından ne b.k yemeye koşuyor!’ diyememişti. Caligula hırtın tekiydi, madem bu adamlar bu kadar onursuz ve yüzsüzdü, dahasını yapacaktı, önce atanmaları senato onayına bağlı bir sürü konsülün yerini değiştirdi, görevden aldı, göreve atadı, yetmedi bir ikisini sudan nedenlerle öldürttü, hala ses yoktu..


Yetkilerine dokunmuştu kimsenin gıkı bile çıkmamıştı, e, o halde şimdi sıra şahsiyetlerine dokunmaya kalmıştı, kimin karısını-kızını artık ne denk gelirse, onu yatağına atıyor ertesi günde herifin duyabileceği bir yerde yüksek sesle geçen geceki faaliyetini bire bin katarak anlatıyordu.


Gene ses soluk çıkmıyordu çıkmadığı gibi karısını –kızını hiç yoktan sebeple ona tanıştırmak için millet sıraya girmişti. Necip Roma senatörleri anlamıştı oyunu…


Bakmıştı ki herifçioğullarından gene ses seda yok bu sefer iyice azıtmış, ne kadar parlak delikanlı akrabaları varsa onları yatağa atmıştı, araya birkaç senatör de katmıştı.


Yol ulan bunlar adam olmayacaktı.. İmparatorun harcamaları çok yükselmişti… para lazımdı, Romalıların o günlerde aklı iki bacak arasına kaçmıştı. Şöyle uygun kerhane iyi para yapardı, ama sermaye nitelikli olmalıydı, e, o güne kadar becerdiği senatörlerin karıları-kızları ne güne duruyordu.


Muhafızlarına bir emir verip hepsini sarayının yanındaki köşke getirtmişti…. Romalı ahali pek bir memnundu, ula bu nasıl da halk adamıydı bak, gördün mü işte senatörün hareminde ne varsa artık halkın malıydı…


Harcamalarına para yetmiyordu, arada bir zenginlerden ‘salma’ istiyordu ama canı da sıkılıyordu. Borçlanmak ona göre değildi. Süper bir yol bulacaktı,


Ne zaman para bitse, birkaç zengine akşam yemeği daveti yapıyordu, yemeğe gelenler bir daha evlerine dönemiyorlardı hepsini boğduruyor ve köpeklere atıyordu. Tüm mal varlıklarına da el koyuyordu. Bazılarının anlamaları zaman aldı ama sonunda anladılar ki Caligula tarafından davet edilmek bir itibar meselesi değildi..


Halkı oyalamak konusunda üstüne yoktu, Arenalar her geçen gün ve gece doluydu, insanlar( sözüm ona suçlular) vahşi hayvanlara canlı-canlı atılıyordu, peki adamların suçu neydi soran yoktu, artık birer zombiye dönüşmüş olan ahali şöyle diyordu ;’suçlu olmasa büyük Caligula onu niye hapse atsın?’


Sonunda epeydir kafasını meşgul eden bir sorunu çözme vakti gelmişti; madem ki imparatora kim iyi hizmet ederse ona ‘yağdır mevlam su’ vaziyetleri vardı, e, ona bunca zaman en iyi kim hizmet etmiş ise onu en şanlısından senatör yapmak gerekmez miydi? Nice , puştu, pezevengi, senatör yapmamış mıydı? Onun ne eksiği vardı? Dur- deyince duruyordu, koş deyince koşuyordu uysaldı,..


İNCİTATUS senatör olmayı belki de en çok hak edendi. İşte o gün kaba-saba Prateryon muhafızlarının senatörleri ite kaka yol açtıkları bu yeni Roma senatörüydü.. Caligula ‘ona eşitiniz ve hatta üstünüz gibi davranacaksınız en ufak bir yargılama veya yadsımayı en ağır şekilde cezalandırırım ha’ demiş ve kenara çekilerek yeni senatörüne yol açmıştı;


İçeri koca bir aygır girmişti… bembeyaz bir aygır… İmparatorun makam atı… İNCİTATUS!!!


Caligula, artık iyice tozutmuştu, zindanlarda suçlu kalmayınca dehasını bir kez daha gösterecekti;  ahalisi heyecanla bir sürprize hazırlanmıştı acaba bu sefer imparator, yani ‘O’ ne yapacaktı ki?


Vahşi hayvanlar sinirli-sinirli geziniyorlardı, Caligula büyük sürprizini açıklamıştı, muhafızları kurayla seyircilerden bir kaçını arenaya atacaktı..


Halk, pek bir sevindirik olmuştu, ‘lan bu hakikaten halk adamıydı be kimin aklına gelirdi?’  Aslanlara İlk atılanlar hala imparatora sevgi ve sadakatlerini sunuyorlardı.


Ama işlerin sarpa sardığını anlayan birileri de vardı ve ne tuhaf ki onlar ‘O’ na en yakın adamlardı, yani Pratoryanlar!!! Saray muhafızları…


Bu deliyle bir yere varılamazdı, en iyisi onu haklamaktı, Ama geçim kaynakları bu herifi korumaktı eğer imparator yoksa bunlar kimi koruyacak, kime yalamalık yapacaklardı ?


Yeni bir imparator bulunursa ve onunla da anlaşırlarsa neden olmasın ?


Saray da pek sesi soluğu çıkmayan ve uzun yıllar geçmesine rağmen Caligula’nın hışmına uğramamış, yaşlı bir adam vardı söylentilere göre ‘delinin’ amcasıydı…


Muhafızlar planlarına göre anlaştıkları bir gün İmparator bozuntusunu bir köşeye sıkıştıracaklardı.


Sahte cesaret gösterilerinden, çalımından yanından geçilmeyen sefil herif yalvarıp yakarmaya başlamıştı, rüşvet ile isyancıları kandırmaya çalışıyor, salya-sümük ağlıyordu


Pratoryan muhafızlarından, bir subayının  Caligula’ya öteden beri gıcığı vardı. (Adamın karısını ‘hal’ ediyor, yetmiyor muhafızını  ‘ne haber lan top’ diye milletin içinde aşağılıyordu .)


Pratoryan Subayı onu param parça edecekti….


Amca ile anlaşılmıştı.


Tarihe ‘kekeme Cladius’ olarak geçecekti….


Yazımızın başında ki kaçan İncitatus idi, akıllı hayvandı. Etraftaki havayı koklamış ve her zaman ki iç güdüleriyle hareket ederek kaçmıştı. Mermer bir ahır onun için çok şey ifade etmiyordu.


Ona bir daha rastlanmayacaktı…