Coğrafyamızı, çevremizi, deniz ve göllerimizi, akarsu ve derelerimizi bir kirletme yarışı içinde yaşanmaz hale getirdiniz. Kirli bir tebrikle kutlarım.
Ben 58
yıllık diplomalı bir çevreciyim. 1963 yılından bu yana Yüce Türk Ulus’unun
sağlığının ve ülkemiz coğrafyasının korunması için koruyucu hekimlik ve çevre
konularında amansız bir mücadelenin içinden geliyoruz. Önce Sağlık Bakanlığı
Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü, sonra kurulan Çevre Müsteşarlığı ve nihayet
Yapılanan Çevre Bakanlığı süreçlerinde bu ülkenin çevre savaşçılarındanım.
Sözlerimiz
dikkate alınıp, gerekenler yapılsaydı, bu gün Marmara ölmeyecek, plansız programsız
bir şekilde dağlarımız taşlarımız delik deşik edilmeyecek, akarsu kaynaklarımız,
deniz ve göllerimiz kirletilmeyecek, tarım köylülerimiz şehirlere akın
etmeyecek, tarım dibe vurmayacak, şehirler hava ve genel çevre kirliliklerinin
esiri olmayacak, kanser vakaları hortlamayacak, mutlu bir TÜRKİYE manzarası
eşliğinde ülke insanımız mutlu ve huzurlu olacak, Ulu Önder ATATÜRK’ün veciz
sözlerinden olan “ muasır medeniyet seviyesine ulaşılmış olacaktı. Ülkemizde
onca çevre suçu, toplumsal suçlar oluşmayacaktı.
Bir avuç rantiyecinin,
insafsız çıkar gruplarının ülkemiz bütününde uyguladıkları doğa ve çevre zulmü
nedeniyle ülkemizi büyük bir felaketin eşiğine sürüklemişlerdir. Türk milleti
onları ve asistanlık edenlerini, çıkar ortaklığı yapanları asla af etmeyecek,
onların mezarlarına bile beddua okuyacaklardır. Fabrikaların,1. sınıf G.S.M.
lerin ( 1. sınıf gayri sıhhi müesseselerin) çevresel değerlerine zarar
vermemesi faaliyet göstermemesi için yarım asır mücadele ettik. Ancak öyle
anlaşılıyor ki yönetimlere, devlete ve millete karşı meydan okuyan çıkar
grupları doğamızı katletmeyi sürdürüyor. İşte size MARMARA örneği. İşte
Kazdağları, İşte Murat dağları, İkiz dere, İşte Aydın Germencik, İşte İzmir
Seferi hisar işte yurdun dört bucağında hesapsız kitapsız, fizibilite ve bir
umum bilimsel kavramlara karşı rest çekerek yatırım yapanlar, tarımı, doğayı,
flora ve faunayı, denizlerimizi, umum çevreyi katledenler…
Fabrikaların
ve şehirlerin kimyasal, toksik zehirlerini ağır metalli çözeltilerini her türlü
mikroplu, bakterili atık su ve kanalizasyon atıklarını arıtmadan denizlerimize
“sal gitsin” mantığı ile fütursuzca ihanet edenler, geçmiş olsun. Şimdi bazı
yetkililer ortaya çıkıp akıl almaz laflar ediyorlar. Halkı tahrik ediyorlar. 50
yıldan bu yana kendimizi parçalarcasına söylüyorduk, neden dinlemediniz. Gelmiş
geçmiş zaman içinde bu kayıtsız kalanların tümü suçludur.
Bu gidişle
orta vade içinde Ege ve Akdeniz'in de aynı felaketten nasibini alacağı
unutulmamalıdır. Sanırım bazı kurumlarda ciddi bir personel revizyonuyla eğitilmiş
insan gücüne ihtiyaç olacak. Bu bir son tango olabilir. Akıllı, mantıklı, iyi niyetli,
çıkara “hayır” diyen, insanını, ülkesini seven 1 koordinatöre ihtiyaç var.