Geçen kış, bir çok arkadaşım, eşim dostum ile yüz yüze,
telefon ya da sanal sohbetlerde, yaz için proğramlar yaptık. Konuştuk,
Düşledik. Bekledik. Ve gele gele geldik yaza sıcağına.
--Oysa, ben bile bir şeylere, birilerine kızdığımda, "tamam ya" deyip, "ben de alır başımı giderim, bu yaz da, Güney'e" diye az dememiştim. Ne proğramlar, ne proğramlar yapmıştık.
--Bellevue-Washington'da yaşayan, Konya-Hadim'li değerli Üstadım Mustafa Uysal ile de ne hayaller kurup, proğramlar yapmıştık; ben kendi haddimi bilmeden.
--Kiraz mevsimi sevgili Tolga Çandar ile gidecek, kiraz yiyecek, Tolga'dan türküler dinleyecektik, kiraz bahçesinde kuracağımız dost masası/sofrasında. Sohbetler edecektik, düne, bu güne dair
-- Oysa yaşadığımız yıl 2019 idi. Atatürk'ün Samsun'a çıkışının yüzüncü yılı. Bir hikmeti olamlıydı bu yılın. Bizim demiyeyim ama, benim aculluğuma bakar mısınız, Atamın Samsun'a çıkşının yüzüncü yılında aklımca, kendi başıma proğramlar!..
--Mustafa Üstad'ım ile üzüldüğüm bu konuyu konuşur iken ondan bir mesaj geldi:(Kardeşim söylemişti. Bir Meksika filminde geçiyormuş. Reblik şu: "Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından söz et." ) Çok güldüm, evet ya haklıydı.
--Sanırım Gabriel García Márquez'in YÜZ YILLIK YALNIZLIK yapıtının filmi olabilirdi. Orda da "İnsanlar plan yapar ve Tanrı onlara güler." diyordu.
--Bu yıl ne yıl idi ama. Köroğlu'nun türküsü gibiydi:
"BİR HIŞMINAN GELDİ GEÇTİ
KİZİROĞLU MUSTAFA BEY
BU DAĞLARI DELDİ GEÇTİ
KİM KİM KİM KİM
KİZİROĞLU MUSTAFA BEY
BİR BEY OĞLU BİR BEY OĞLU".
--İlk, 31 Mart yerel seçimleri ile ortalık karıştı. Sonra, 23 Haziran İstanbul BB Başkanlığı. Haydı, huydu derken Ekrem İmamoğlu, bir #HerŞeyGüzelOlacak rüzgarı estirdi ki, toplumu serinletirken, birilerini ise yaktı, kavurdu.
--Tabi olan da bizim planlara oldu. Hadi sizlerde öğrendiniz artık, neyse ne ama, "Tanrı'yı güldürmesek" iyiydi be.
--Olanlar oldu geçti, artık ben ne dersem diyeyim.
--Mart seçimlerinde sonra, tanıdığım siyasiler aramıştı, "sizin daha önceden partiye vermiş olduğunuz projeler var, onlar hakkında görüşelim" diye.
--Görüşe, görüşe temmuz ortasında kapsamlı bir toplantıya karar verildi. Verildi verilmesine de, olan benim yaz tatili planlarına oldu. "Bu yaz yine güneydeyim" diye biraz da kızarak attığım hava boşa giti. Tuh ya.
--Neyse boş verin. Hani, halime üzülen olur ise, siz aldırmayın bana, ben "detlerin çocuğum" zaten.
--Bu abuk-subuk koşturmalar içinde atlamışım; taaa yıllar önce okuduğu o şiir kitabını. Geçenlerde aklıma geldi. Adnan Yücel'in, Yaşak Kemal'in Cenaze töreninde okuduğu o şiiri. "Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!.."
--Evet, ister buna oğlum seni "huzur tepiyor" deyin, ister ben kendimi Ülkeme karşı hâlâ sorumluluk, diyeyim, artık önceleri bir inanmışlık içinde yaparken bu yaptıklarımı, artık yapıyorum ama, kızmayın da "kuşku" ile yapıyorum. Bazeni nafile sorumluluk turları attığımı düşünüyorum. Aklımın ucunda da ADNAN YÜCEL'in o dizeleri geçiyor:
"Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...
Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor O KAVGA
VE SÜRECEK, YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK!.."
--Elden ne gelir, yüreği, bilinci ile tutsak, aşık olmuşuz bu topluma, bu halka. Halka rağmen. Ne garip değil mi?