İnsanlar gibi, toplumlar da yüzsüzleşiyorlar.

   Yazarken ben utandım, tümceden..

    Son zamanlarda düşünüyorum, toplumlar, milletler neden bozulur, hatta soysuzlaşır, diye.

   Eve ya, neden?

   İnsanoğlu denen canlı, binlerce yıllık bir biyolojik, bir o kadar olmasa da sosyal ve kültürel evrim geçirdikten sonra, bugünlere ortalıkta salına salına, gerine gerine dolaşan varlıklar olarak gelmişlerdir.

     İnsan denen canlı binlerce yıl önce yalnız kendisi için çalışır, çabalar, savaşır iken, zamanla ailesi, yine zamanla topluluğu için çalışır, çabalar ve savaşır olmuştur.

    Evriminin bir sonraki aşaması ise, en azından bir çoğu için, toplumu milleti ve devleti için çalışır, çabalar ve savaşır olmuştur.

    Bu düşünce bazında da böyledir.

    Her ne kadar çoğu kendisi için yukarıda saydıklarımızı yapıp, sadece kendini düşünüp, kendisi için düşünse de, en azından başkalarını düşünen, başkaları için de çabalayan, savaşanların olması, toplumsal bir kazançtır.

    Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 12 Mart 1971 muhtırasından 4 gün sonra, Sivas'ın Gemerek ilçesinde yakalanırlar.

   Jandarmalar tutuklayıp götürür iken, bazı kişiler onları yuhlarlar. Deniz Gezmiş ses çıkarmasa da, Yusuf Aslan onlara döner ve "ya biz sizin için mücadele etmiştik", der.

    Gerçekten de hâli vakti yerinde bir ailenin, ODTÜ'DE mühendislik okuyan, uçak ve helikopter kullanma eğitimi de olup, idama Giden Yusuf Aslan'ın sözleri çok manidardır.

   Üzgünüm ki günümüzde de böyle.

   Peki bu bozulma neden ve nasıl oluyor.

   Maalesef toplumsal bu bozulma, eğitim ile oluyor. Oktay Akbal her ne kadar "Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey", dese de, toplumsal olarak da, bozulma eğitim ile oldu.

    Önce eğitimimiz ile bozdular toplumumuzu da, insanımızı da. Eğitimimizi bozarak.

   "İlim Çin'de olsa bile git" diyen bir Peygamberin yolundan gittiğini söyleyen Üniversite hocası, yöneticisi olmuş birilerinin cehaleti övmesi, sevmesi başka türlü nasıl açıklanabilir ki!..

    Evet, toplumu, milleti, böyle eğitim ya da eğitimsizlik ile bozdular. Toplumsal çürüme böyle başladı.

    Komşu aç iken, tok yatan bizden değildir, inanışı, görmezlikten gelinerek;

    Onca yokluk ve yoksulluk görmezlikten gelinip, insanların zorunlu kullandıkları telefon ve evlerinin önünde yerinden kıpırdatamadıkları arabaları ile dalga geçer gibi varlıklı oldukları anlatılır oldu haberlerde ve ikna edici sosyal medyada.

    Oturdum bunları düşündüm ve yazdım. Başımı sokacak yer, ne yiyeceğim diye düşünecek halim yok ama markette parası yetmediği için aldığı peyniri bırakan kadının, çocuğuna ne diyeceğini düşünmek için, cepte telefon, kapıda araba değil, akıl, vicdan olması gerekiyormuş.

     "Cebimdeki telefonu göster" derken de utanmak gerektiği gibi.

     Utanmazlar, utanmayı da unutturdular, .... İle aldatarak, ..... ile uyuyarak, eğiterek!..,