Bugün sanat ile ilgili değil yazım.
Bugün günlerden 18 Mart… Hatta aylardan, yıllardan, 106 yıldır 18 Mart.
Kapıyı kapatsanız bacadan girerim mantığı ile yıllarca İstanbul’un ayrıca Anadolu’nun her nimetine sahip olduğunu düşünen insan topluluğuna başkaldıran ,vatanımda dolaştırmam diyen ortaya silah yerine yüreğini ve namusunu koymuş bir milletin yüreği ile ayağa kalkışının öyküsüdür 18 Mart.
İlk olarak lise üçüncü sınıf da, bir okul gezisi ile gitmiştim Çanakkale ‘ye. O zamanlar yemyeşil uçsuz bucaksız bir alan. Işıl ışıl aydınlık muhteşem bir güneş. Şehitler anıtının dünyaya hükmeden görkemi ve asaleti esen rüzgârla birleşiyordu. Anıttan bütün evreni seyrederken, o gün orada hayretler için de o esen rüzgârdaki şehit kanlarının canlı ve taze kokusunu duymuştum. O gün orada emin olduğum bir şey vardı ki; vatan için canını feda etmiş o ruh bu vatan da her zaman taze kalacak, 276 kiloluk mermiyi topun ağzına verdikten sonra Anadolu’da sakin ve mütevazı bir yaşam sürmeye devam eden Seyit Onbaşılar ve vatanım namusumdur diyen ruhlar her zaman var olacak, bu topraklar üzerinde canlı şehit kanının kokusunu duyan vatansever insanlar bu vatanın bekçileri olacaktır.
Bu çerçeve de bütün dünyanın kabul etmek zorunda kaldığı bir destanın öyküsüdür Çanakkale.
Bize bilmediğimiz bir şey mi anlatınız diyorsunuz. Veya Çanakkale geçilmez deyip de geçmesine izin vermeyen, tarihine nice zaferler sığdırmış bir millet için bu şaşırtıcı mıydı?
Değildi elbette.Tarihimizde bitti dendiği an anda yeniden başlayan, destanlar anlatılmıyor mu? Tabi ki Türk Tarihi zaferlere tanıklık etmişti…
Ama ilk kez elimizde kalan son toprak parçası için kıyasıya mücadele söz konusudur.
Yalnız Çanakkale Savaşı bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir.
Batılılar, Osmanlı Devleti’ne son darbeyi vurmak, umudunu yitirmiş ve yenilgiyi kabul ederek manda yönetimini kabul etmeyi tartışan, bir milletin risk oluşturabileceğini düşünmemişlerdi.
Churchill, bu zihniyetle zaten bitmiş olduğunu ve kolay dize geleceğini, boğazlara bu mantıkla kolay hâkim olabileceği inancı ile Çanakkale’yi geçebileceğinden emindi çünkü güçlü donanmaları ve destek kuvvetleri, karşısın da gücünü ve inancını yitirmiş bir insan topluluğu vardı ..
Bir milletin tekrar ayağa kalkma ihtimalinin ütopya olduğu düşüncesi ile hareket etmişlerdi.
Bu koşullarda zafer kesindi. Hem boğazlara hakim olacak, sonra da İstanbul’a gireceklerdi. Fakat hesaplayamadıkları Mehmetçiğin bitti dendiği anda önlerine farklı bir strateji ile çıkmaları idi.
Tarih o gün orada büyük Osmanlının son zaferini alarak, yeni kurulacak Türk devletinin de temellerinin atıldığı zaferlerden birisine tanıklık ediyor oluşunu, yeniden doğuşu yazacaktı. Ayrıca bu duruma vesile olacak bir liderin doğuşuna da.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti için hediye edilen lider.
Kararlı, cesur, vatansever, Türkiye Cumhuriyeti‘ni A dan Z ye inşa edecek lider.
25 Nisan 1915 sabahı 19.Tümen Komutanı Mustafa Kemal'in Cephanesi biten askerlere:
Süngü tak emrini verdi. Daha sonra;
- “Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir “ der ve tarihi konuşmasını yapar.
Kocaçimen Tepesi’nde, Conkbayırı’nda, Arıburnu Cephesi’nde, hepsi şehit olan 57. Alay komutanları, Mustafa Kemal’le birlikte Çanakkale’de bir efsane yazar !
Orada tüm dünya Atatürk’ün tarih sahnesine çıkışını izler. Türk askeri göğüs göğse savaşarak, kanıyla, canıyla çarpışıp tarihini ve kaderini tekrar yazacak ve bir millet küllerinden tekrar doğacaktır.
O gün cephaneleri bittiği için silahsız sadece süngüleriyle, 72 millete kafa tutan , hala o topraklarda ruhaniyeti ve kokusuyla varlığını hissettiren, vatan millet bilincinin oluşmasına, vatan toprağını için can verip toprağı vatan yapmaya katkıda bulunan, ister cephede, ister cephe gerisinde her alanda bu dirilişe katkıda bulunan herkesin ,MUSTAFA KEMAL VE SİLAH ARKADAŞLARININ,TÜM ŞEHİTLERİN RUHLARI ŞAD OLSUN …
İşte tam bu nokta da , 18 mart destanı Çanakkale Destanı ruhu ile kalın … Hoşça kalın …