Her defasında yazılıyor çiziliyor…
Ama bu günlerde tekrar hatırlamamız gereken değerlerimizin
tam ortasındayız sanki...
Neye göre, kime göre, hangi toplumsal olaylar neye göre
nereye sürüklenir, toplumları belli bir noktaya ilerletebilmenin yolu değer
yargılarının sarsılmaz kolonlarını çatlatmaktan mı geçiyor….
Önümüz de şüphesiz bu konuda çok örnek var. Filistin gibi.
Tabi ki bu inceleme çerçevesinde ilerlemeyeceğiz.
Olayın sosyolojik bakış açısını incelemek gibi bir kaygımız
yok.
Bugün dinlediğim bir cümle bana bu konuyu düşündürdü.
Yeni değil bu konularla ilgili yıllardır her kesimden
insanın bir fikri vardır aslında. Herkes farklı bakış açıları ile yorumlar
yapar.
Şüphesiz ki bu oluşmuş kökten varoluş, bu oluşumun sürekliliğini,
ilerleyebilmenin ve varlığı sürdürebilmenin temel sürecini oluşturur. Bu bağlam
da bu kökleşen geleneksel bağlarımız, toplumsal ve sosyal yaşantıların
ölçütlerini oluşturur.
Tercihlerimiz, davranışlarımız, ölçütlerimiz bu
oluşturduğumuz değer yargılarına göre belirlenir. Bu yargılarımız kişiliğimizi
belirler bir duruşu oluşturur. Olaylara karşı sergileyeceğiniz tavırdır. Bu tavrın
size getireceği artılardır. Değerler davranışların kaynaklarını oluşturduğu
gibi ölçütlerini de belirler.
Tabii ki bireyin toplum için de kabul gören yargılarından
bahsetmiyorum.
Bizi ulus yapan değerlerden bahsediyorum.
Milli birlik, milli şuur, vatan millet bilinci yılların, yüzyılların
oluşturduğu, genetik kod haline gelen değerlerden.
Ergenekon, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş savaşını büyük zaferlerle
kazanmış bir milletin, yüzyıllar süren değer yargılarından, geleneksel kodların
dan bahsediyorum.
Realite değiştikçe, dünya değiştikçe bizim değişmemiz ve
global dünyaya uyum sağlamak zorunlu.
Değişmemesi gereken değerlerimize dikkat etmemiz gerekir.
Çocukluktan itibaren gençlerimize, kuşaktan kuşağa devam
eden daha köklü toplumsal normlar konusunda bilinçli şekilde vereceğimiz eğitim
önemli. Her şey ailede başlar ve ilk temel ve sağlıklı eğitim ailede verilen
eğitimdir.
Ayakta kalmanın ve sürekliliğin, vatan ve millet olarak var olmanın
kuralları bu kurgudan geçer. Türkler gibi, İngilizler gibi, kökleri olmasa da
Amerikalılar gibi, 1880’li yıllardan sonra ortaya çıkan Siyonistler gibi.
“Türkler gibi” tabirini özellikle kullandım. Buradaki en
eski millet Türkler. Biz tarihine destanlar sığdırmış önemli bir milletiz.
Ve öylede kalmalıyız. Her zaman köklerini unutmayan,
donanımlı, realiteye uyum sağlayan ama asla ikisini karıştırmayan.
Onurlu ve yerine göre mağrur.
İşte tam bu noktada hoşça kalın…