Son dönemlerde sayısının arttığını gördüğüm gençlerin agresif konuşması ve fiziksel şiddet eğilimlerinde yaşanan artış toplumu da olumsuz yönde etkiliyor. Gençlere olan inancım çok yüksek düzeyde, ülkenin aydın yarınlara ulaşması için gençlere en iyi şartların sağlanmasından yanayım ama bu dil ve fiziksel şiddet eğilimi ile bir yere varılmaz bunun önüne geçilmelidir.
Özellikle son 20 yılda gençlerin hayat tarzları, dinlediği müzikler, kıyafetleri, yöneldikleri aktiviteler baştan aşağı değişti. Bu değişiklikler dünyanın değişmesinden kaynaklansa da kendilerine örnek aldıkları ve ülkede söz sahibi olan kişilerden de etkilenmesi durumu ile karşı karşıya kalmaktayız. Ülke yöneticilerinin kullandığı şiddet dili de gençlerin kelime haznelerine eklenmekte ve günlük hayatta kullanımı artmaktadır.
Eski Türkiye’de olduğu gibi gençlerin arkadaş çevresinde, aile içerisinde ve diğer alanlarda kullandığı dil neredeyse tamamen bir dönüşüme uğradı. Bu dönüşüm hem şiddet dili eğilimini arttırdı hem nezaketi bitirdi hem de dilimizde ki saygınlığın seviyesini düşürdü.
‘Bir toplum dilini kaybederse tüm benliğini kaybeder’ cümlesinin doğruluğu bir kez daha gözler önüne seriliyor. Dilimize sahip çıkmalıyız. Türkçe’yi geliştirmeli ve yapısını korumalıyız. Bu dönüşüme de ülkenin geleceği olan gençlerin kullandıkları ‘pis sokak ağzı’ yerine saygılı ve nezaketli bir dile dönüştürerek başlamalıyız.