Son yıllarda hızla artan nüfus ve turizm sektöründeki patlama, Antalya şehir merkezinin betonlaşmasına neden olmuş ve bu durum bir dizi olumsuz etkiyi beraberinde getirmiştir.
Antalya'nın şehir merkezi, özellikle son yıllarda hızla büyüdü ve bu büyüme sırasında yeşil alanlar, parklar ve tarım alanları büyük ölçüde yok edildi. Bu durum, şehirdeki doğal yaşamı ve biyoçeşitliliği tehlikeye atmıştır.
Betonlaşma, şehir içi yolların ve caddelerin sıkışmasına yol açmış, trafiği felç etmiştir. Bu durum hem yerel sakinlerin günlük yaşamını olumsuz etkilemiş hem de turistlerin tatillerini keyifli bir şekilde geçirmelerini zorlaştırmıştır.
Beton ve asfalt yüzeyler, güneş ışığını emer ve geri yansıtmaz. Bu da kentsel ısınma adı verilen bir fenomeni tetikler. Yaz aylarında sıcaklık artışı, şehir merkezindeki yaşam koşullarını daha da zorlaştırır.
Betonlaşma, yeraltı su kaynaklarının üzerini örttüğü için bu kaynakların yeniden dolumunu engelleyebilir. Bu da su kaynaklarına yönelik ciddi bir tehdit oluşturur.
Betonlaşma, şehrin estetik yapısını olumsuz etkiler. Yüksek binaların ve beton yapıların yoğunluğu, Antalya'nın doğal güzelliklerini ve tarihi dokusunu gölgeler.
Betonlaşma, erozyonu artırabilir ve sel riskini yükseltebilir. Ayrıca, doğal felaketlerin etkilerini artırabilir, çünkü beton yapılar depremlerde daha savunmasız olabilir.
Şehir merkezindeki betonlaşma, Antalya'nın tarihi ve kültürel mirasına da zarar verebilir. Tarihi binaların ve alanların korunması zorlaşabilir.
Bu olumsuz etkilerin üstesinden gelmek için, sürdürülebilir kentsel planlama ve çevre koruma önlemleri alınmalıdır. Yeşil alanların korunması, toplu taşıma sistemlerinin geliştirilmesi ve enerji verimliliği gibi konularda adımlar atılmalıdır. Aynı zamanda, yerel yönetimler, sürdürülebilir inşaat uygulamalarını teşvik etmelidir. Ancak, Antalya'nın bu güzel şehri doğal güzelliklerini ve kültürel mirasını koruma yolunda daha fazla çaba sarf etmelidir, çünkü bu önlemler gelecek nesillere daha yaşanabilir bir şehir bırakmak için hayati önem taşır.