Zübeyde: Analar ve Oğullar, Son Akşam Yemeği (Son Akşam Yemeği, cumhuriyet ilan edilmeden bir gün önce 28 Ekim 1923 Pazar günü ve gecesi Çankaya Köşkü'nde yaşananlara odaklanıyor), ve Atatürk 1881-1919 Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yıldönümünde birbiri ardından sinema seyircileriyle buluşan üç ayrı film oldu...

1920'de İstanbul Hükümeti tarafından Mustafa Kemal ve silah arkadaşları için çıkartılan idam kararı sonrası Paşa’nın yaverini karşısında gören Zübeyde Hanım, aşırı heyecana kapılarak oğlunun idam edildiğini zannederek felç geçirmiş ve bundan sonra da hiçbir zaman eski sağlığına kavuşamamıştı... 


1000 günlük evliliğinin bilançosunu çıkaran Mustafa Kemal Atatürk: "Hayatımda yaptığım hatalardan biri de evlenmektir" demişti...


Süleyman Demirel : "Atatürk müthiş bir adam. Çanakkale cephesinde İngiltere lehine savaşan ve 1915'te hayatını kaybeden Anzaklar (Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar) için "Mehmetçikle koyun koyuna yatıyorsunuz, göğsümüzde yatıyorsunuz" demiş. Müthiş bir şey söylemiştir..."

Çanakkale Savaşı'nda Türk ordusuyla çarpışırken hayatını kaybeden yabancı uyruklu askerler için Mustafa Kemal Atatürk şunları söylemişti:

“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”


TÜRK DÜŞMANLARI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'TEN NEDEN BU KADAR ÇOK NEFRET EDİYOR?

İŞTE NEDENİ: 10 AĞUSTOS 1920 SALI GÜNÜ İMZALANAN SEVRES ANLAŞMASIYLA TÜRKİYE TAMAMEN ORTADAN KALDIRILMIŞTI...


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK TÜRKİYE'Yİ ORTADAN KALDIRMAYA YÖNELİK TAM 3 ANLAŞMAYI BİRDEN GEÇERSİZ KILACAK KADAR VATANSEVER VE BÜYÜK BİR LİDERDİ...

TÜRK HALKINI KÖLE ETMEK AMACIYLA AVRUPALI DEVLETLERCE HAZIRLANAN VE ATATÜRK TARAFINDAN GEÇERSİZ HALE GETİRİLEREK ÇÖPE ATILAN ÜÇ ANLAŞMA ŞUNLARDI:

1-SKYES PICOT 16 MAYIS 1916 SALI GÜNÜ İMZALANDI...

2-MONDROS 30 EKİM 1918 ÇARŞAMBA GÜNÜ İMZALANDI...OSMANLI PADİŞAHI BU ANLAŞMAYI ONAYLADI...


3-SEVRES 10 AĞUSTOS 1920 SALI GÜNÜ İMZALANDI...OSMANLI PADİŞAHI BU ANLAŞMAYI ONAYLADI...

OSMANLI NASIL KIBRIS'I 1878'DE İNGİLİZLERE HEDİYE ETTİYSE, TÜRKİYE'NİN KENDİ KARASULARINDA GEMİ İŞLETME VE LİMAN HİZMETLERİ YAPMA HAKKINI DA (KABOTAJ; YANİ TÜRK KARASULARINDAKİ EGEMENLİK HAKLARINI) AVRUPALI BÜYÜK DEVLETLERE HEDİYE ETMİŞTİ...


ATATÜRK VE İSMET İNÖNÜ 1923'TE LAUSANNE ANLAŞMASIYLA TÜRKİYE'NİN KABOTAJ HAKKINI AVRUPALI BÜYÜK DEVLETLERDEN GERİ ALDILAR...VATAN HAİNLERİNİN ATATÜRK VE İNÖNÜ'DEN NEFRET ETMESİNİN BİR NEDENİ DE BUDUR!


VATAN HAİNLERİNİN PEK ÇOK SEVDİĞİ PADİŞAH VAHDETTİN TAM 100 YIL ÖNCE 1920'DE

"BİR MİLLET VAR; KOYUN SÜRÜSÜDÜR...ONLARA BİR DE ÇOBAN LAZIM, O DA BENİM,"


DİYORDU....

Yönetmen Mehmet Ada Öztekin'in yeni filmi Atatürk 1881-1919 Türkiye sinemalarında 1 milyondan fazla seyirciyle buluştu...Üstelik bazı seanslarda bilet fiyatı 195 lira olmasına rağmen...


Türkiye'nin Oscar ödüllerine aday adayı olarak seçtiği ve Los Angeles'a yolladığı Türk filmi 7. Koğuşta Mucize'yi Mehmet Ada Öztekin Güney Kore yapımı Miracle in Cell No 7 adlı filmden uyarlamıştı...Brezilyalı futbolcu Neymar, "7. Koğuştaki Mucize" filmini izlediğini ve çocuk gibi ağladığını belirtmişti...Instagram hesabından "7. Koğuştaki Mucize" filminin fotoğrafını paylaşan Brezilyalı yıldız oyuncu, "Çocuğu olanlar şu an ne düşündüğümü anlayabilir. Nasıl bir filmdi öyle. Çocuklar gibi ağladım" yorumunu yapmıştı... 


Atatürk 1881-1919 için neler dediler:

Beyazperde; Gizem Ertürk: 


Aras Bulut İynemli’nin Atatürk rolünün hakkını verip veremeyeceği de tartışma konusuydu. İynemli’yi kariyerinin başından beri takip ediyorum. Benim kendisine güvenim tamdı. Boşa çıkmadığını da görmüş oldum. Hollywood standartlarında bir oyunumuz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Duruşundan bakışına rolünün tamamen hakkını vermesi, birden fazla dil konuşabilmesiyle ivmeyi çok yukarılara taşıması takdire şayan. Zübeyde Hanım’ı Songül Öden'in, Ali Rıza Efendi’yi Mehmet Günsür’ün, Enver Paşa’yı Sarp Akkaya'nın, Madame Corinne’i Esra Bilgiç'in canlandırdığı oyuncuların her biri oldukça başarılı.




Orta Koltuk; Yazgülü Aldoğan: 


Tabii herkes Atatürk’ü, daha doğrusu Atatürk olmaya doğru yol alan Mustafa Kemal Paşa’yı canlandıran aktör üzerinden ölçüyor önce beğeniyi. Aras Bulut İyinemli, başarılı bir oyuncu. Farklı rolllerde izlemiş ve özellikle 7. Koğuştaki Mucize filmindeki oyunculuğunu çok beğenmiştim. Mustafa Kemal Paşa’yı oynamak kolay değil. Nice büyük aktörler cesaret edemedi. Aras Bulut, bu zorlu rolün altından iyi kalkıyor. Zaman zaman ona benzemek için kasıyor kendini, zorluyor ve özellikle yakın planlarda bu seyirciye geçiyor ama ne yapsın? Çok genç bir aktör olarak Mustafa Kemal gibi bir dehayı canlandırırken abartıyor, özellikle kaşlarını çok çatıyor. Onun dışında bakışları, mimikleri iyi. Duygu geçiriyor. Enver Paşa’yı canlandıran Sarp Akkaya rolünün önemi açısından ölçüldüğünde bence en aksayan oyuncuydu. Songül Öden, gençliğine rağmen iyi bir Zübeyde Hanım olmuş. Madame Corinne rolünde Esra Bilgiç, parlıyor. Onun dışında cast, özellikle figüranlar, askerler, çocuklar, çok çok iyi. Orta kadro ise daha iyi olabilirdi sanki. Kadınları ayırıyorum, kadın oyuncular da çok başarılı.



Orta Koltuk; Nusret Şen:


#Atatürk filminin 1. bölümü için dağ fare doğurdu diyebiliriz. senaryo çok zayıf ve kast seçimi hatalı. Aras Bulut iyi oyuncu olmasına rağmen Atatürk rolünde sırıtıyor. Kısacası ilk bölüm beklentilerimi karşılamadı. Atatürk böyle zayıf senaryo ile anlatılmamalıydı. Yazık.

#zübeyde Cumhuriyetin 100. yılında önüne gelenin Atatürk filmi çektiği şu günlerde lütfen biraz dikkat. Atatürk'ü 1.85 boyunda her önüne gelene oynatmaya başladılar. Hatırlatalım, Atatürk kısa boyluydu. Zübeyde, Analar ve oğullar yeterli özen gösterilmemiş bir proje. 

Atatürk filminin ikinci bölümünü dün akşam izledim. Arkadaşlar şahane bir ikinci bölüm sizi bekliyor. Atatürk düşmanları filmi izlerken kuduracak.

Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız bugünlerde, tarihsel aksaklıkları mevcut olsa da sinematografik olarak oldukça başarılı olan prodüksiyonun ikinci filminin 2024’ün Ocak ayını beklemeden ilk filmin etkisi geçmeden, en geç Kasım ayı sonunda vizyona sokulmasının doğru bir karar olacağını düşünüyorum. Seyirciler, ilk bölümden çıkar, sıcağı sıcağına karşı salonda ki ikinci bölüme girer filmi ogün bitirmiş olur. Filmin yapımcılarının önerdiğim vizyon durumunu değerlendireceklerine inanıyorum.

Filmin ilk bölümünün senaryosunu, anlatılışını beğenmemiş ve 2,5 puan vermiştim. İkinci bölümün iki yönünü beğenmediğim için 4 puan veriyorum. İki bölümde de zaman içinde gidip gelmelere bolca yer verildiği için anlatılan hikaye de kopmalar oluyor ve takip edilmesi zorlaşıyor. Bir bakıyorsun Mustafa Kemal Çanakkale’de savaşta, sonrasında hoop 1800’lere çocukluğuna dönüyoruz. Bir süre sonra hoop 1900’lere gidiyoruz, sonra başka bir tarihe. Atatürk’ün yaşamı ve savaşları kronolojik sıraya göre anlatılsaydı daha vurucu olurdu düşüncesindeyim. Halkımızın okuma, yazma, eğitim oranını ele aldığımızda zaman içinde gidip gelmelerin olmadığı kronolojik düz bir anlatım, Atatürk’ü anlayamayan ya da anlamak istemeyenlerin kafasına mıh gibi çakılırdı. İkinci eksiklik ise tarihsel hatalar. Bu hatalara girmek istemiyorum, girersem yazı çook uzar.

Kendinize bir iyilik yapıp zaman ayırınız, bu iki bölümlük Atatürk filmini mutlaka izleyiniz. İlk bölümde Mustafa Kemal’in yeniçeri kıyafeti ile baloya katıldığı sahne, Trablusgarp çöl sahneleri ve bölüm sonunda Tekirdağ’ın karakış soğuğunda askerleri ile yaptığı konuşma sahneleri, ikinci bölüm finalinde düşman donanmasının Dolmabahçe önlerine demir attığı görüntülerde Mustafa Kemal’in gözlerinin içi gülerek yaverine söylediği o tarihi cümle : “-Geldikleri gibi giderler…” sahnesi görülmeye değer.


Sonuç itibarı ile Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamını anlatan 2 bölümlük Atatürk filmi mutlaka izlenmeli. Atatürk’ü sevmeyen yobazlar da, ömrünün yarısı cephelerde geçmiş bir liderin kula kulluk edilen, babadan oğula geçen hanedanlığın tam ortasında hazırda bulmadığı bir Cumhuriyeti ‘onlar da özgürce yaşasın’ diye nasıl kurduğunu izlemeli ve Mustafa Kemal e teşekkür etmeli.




T24; Atilla Dorsay:

Gerçi Aras Bulut İynemli fena oyuncu değilse de tam olarak Atatürk olamıyor. Öncekiler sanki daha iyiydi... O sürekli çatık kaşları ve buna eklenen istisnai sarışınlığı, öfkeli bakışları, birden dinamit gibi patlayan konuşmalarıyla biraz egzotizme kaçıyor!... Ayrıca dönem gereği öylesine entrika dönüyor ki... Bir yandan yaklaşan ilk büyük dünya savaşı, öte yandan çatırdayan Osmanlı. Sanki imparatorluğun üzerine kurulduğu Bizans oyunları!..


(...) Oyunculara gelince... Kemal'i oynayan Aras Bulut İynemli üzerinde yeterince durduk. Songül Oden'in Zübeyde Hanım'ı, özlenmiş Mehmet Günsur'un Ali Rıza Efendi'si, Predrag Bielac'ın Liman Von Sanders'i, Baki Kavrak'ın Ömer Muhtar'ı, Sarp Akaya'nın Enver Paşa'sı, Esra Bilgiç'in Madame Corinne'i... Ve daha birçok yan oyuncu. Tam bir takım başarısı denebilir.


Cumhuriyet; Müjdat Gezen:


Atatürk rolünü oynayan genç aslında yetenekli. Ben onun oynadığı iki diziyi izledim, başarılıydı.

Ama iş Atatürk’e gelince, oturup düşünmek gerekir. Vurdulu kırdılı rollerin etkileriyle Mustafa Kemal kabadayı gibi oynanmaz. O bir bilge fenomendir. Vücut dili öyle değildir. Ayrıca yüzü çok güzeldir. Genç oyuncu çirkin değil ama Atatürk gibi değil. Üzülmesini istemem. Başarılı roller çıkarıyor, fakat Atatürk olmamış. Bu ve buna bağlı nedenlerden dolayı filmin Disney aracılığı ile dünyaya gösterilmemiş olması sevindiricidir. Atatürk filmi, tıpkı Atatürk gibi itina ister.


Hürriyet; Uğur Vardan:



Mehmet Ada Öztekin imzalı iki bölümden oluşan serinin ilk adımı ‘Atatürk 1881-1919’, Mustafa Kemal ve dönemin dinamikleri hakkında bugüne kadar çekilmiş en iyi film tanımlamasını hak ediyor. Epik tarzdaki çalışmada Paşa’nın hayatından kesitler ve tarihsel dönemeçler gerçekçi bir yaklaşımla sahneye taşınmış. Filmde Aras Bulut İynemli son derece başarılı bir Atatürk portresi çiziyor.


Zübeyde, Analar ve Oğullar’, ‘Son Akşam Yemeği’ derken sıra geldi ‘Atatürk 1881-1919’a... Bu son adım aslında iki filmlik bir halkanın ilk bölümü. Ulu Önder’in çocukluğundan başlayarak Milli Mücadele’ye uzanan hayatından kesitler aktarırken, bu tarihsel sürecin izlerini dönemin diğer öne çıkan karakterleriyle birlikte perdeye taşıyor.

Senaryosunu Necati Şahin’in kaleme aldığı ve Mehmet Ada Öztekin’in yönettiği bu serinin ilk adımına göz atarsak sonda geleceğim noktayı başta belirteyim; şu ana kadar izlediğim tüm yapıtları göz önüne alarak söylüyorum; bu çalışma sinemamızın ‘Atatürk filmleri’ kategorisindeki şu ana kadar çekilmiş en iyi ‘kurgusal’ film.

Bugüne kadar önümüze gelen örneklerin çoğu maalesef müsamere havasından kurtulamamış çabalardı. Bu durumun tabii ki birçok nedeni vardı; Atatürk’ü gerçekçi bir portre olarak sinemaya taşıdıklarında, insani yönleriyle ele aldıklarında, onu atfedildiği ‘kutsal’ çizgilerin dışına çekerek perdeye yansıttıklarında tepki alacaklarını, eleştirileceklerini düşünüyorlardı muhtemelen. ‘Resmi ideoloji’nin dışına taşmaktan korkuyorlar, çekiniyorlardı. Bu aslında genel olarak bizdeki biyografi yazını için de geçerli bir durumdu; her hayata uğrayan inişler çıkışlar, düşüş, tökezlenme anları, hatalar, hesaplaşmalar, insani duygular, kaygılar, zaaflar, korkular, psikolojik eşikler birçok popüler figüre ilişkin biyografik kitaplarda yoktur mesela… Bütün bu reflekslerin nedenini kuşkusuz ilk elde mükemmeliyet arayışı olarak düşünmek mümkün ama ben asıl meselenin özeleştiri yoksunluğu ve hesaplaşma duygusundan kaçınmak olduğu kanısındayım. Atatürk’e gelince; o elbette bu toplum için her daim en büyük rol modeliydiki zaman onun ne denli önemli bir lider, devrimci ve ufku geniş bir siyasal figür olduğunu gösterdi. Ama öyküsünün hamaset dolu bir çerçevede değil, gerektiğinde herkesi, en yakın arkadaşlarını karşısına alma pahasına yoluna devam edişini gösteren, yalnızlığını vurgulayan, psikolojisini aktaran, askeri dehasını pragmatist kişiliği eşliğinde yansıtan dokunuşlarla dolu bir çerçevede anlatılması gerektiğini her zaman düşünmüşümdür. Nitekim ‘Atatürk 1981-1919’ bahsettiğim bütün bu unsurları büyük oranda yerine getiren, etkileyici bir sinematografik adım olmuş.

Oyunculuklara gelince... Mustafa Kemal’de Aras Bulut İynemli etkileyici bir performans ortaya koyuyor. Seyirci olarak karşınıza çıktığı ilk sahnelerde çok genç dursa da zamanla ışıltısını saçıyor ve ikna edici bir portre çiziyor. Keza Enver Paşa’da Sarp Akkaya’yı da çok beğendiğimi belirtmeliyim. Zübeyde Hanım’da Songül Öden, Ali Rıza Efendi’de Mehmet Günsür, Madame Corinne’de Esra Bilgiç, Ömer Muhtar’da da Baki Davrak başarılıydı.



Ben filmde en çok Paşa’nın Sofya Ataşeliği sırasında düzenlenen ‘kıyafet balosu’na yeniçeri kılığında katıldığı ve generalin kızı Dimitrina Kovachev’le dans ettiği sahneyi, Trakya’da soğuktan bitkin düşmüş ve Sarıkamış’ta yakınlarını kaybetmiş bir askerle muhabbetten başlayarak 57’inci Alay’ı harekete geçiren “Size zafer vaat ediyorum” mealindeki konuşma bölümlerini beğendim. Trablusgarp cephesinde Ömer Muhtar’la karşılaştığında (meraklısına; aslen bir öğretmen olan, ‘Çöl Aslanı’ lakaplı bu Libyalı direniş önderi hakkında ‘Çağrı’nın yönetmeni Mustafa Akkad’ın 1980 tarihli bir filmi vardır ve karakteri Anthony Quinn canlandırmıştır) ikisi arasında geçen konuşmalar da filmin entelektüel yapısına katkıda bulunan en can alıcı kısımdı bence. Söz konusu sahnelerde Ömer Muhtar, Mustafa Kemal’e kitleler için kişilere tutunmanın fikirlere tutunmaktan daha kolay geldiğini belirtiyor ve liderlik meselesine vurgu yapıyordu.

Paşa’yı ilk kez (ya da ben ilk kez şahit oldum diyeyim) Selanik kökeninden dolayı Trakya lehçesiyle de konuşurken gösteren ve klişelerden uzak durarak olabildiğince gerçekçi çizgilerle perdeye yansıtan ‘Atatürk 1881-1919’ kendi adıma beklentilerimin bir hayli üstünde seyreden bir yapım olmuş, kaçırmayın derim. Devamı niteliğindeki ikinci adım da 5 Ocak 2024’te vizyona girecek.