Yıllar önce, sanıyordum ortaokul öğrencisiyim. İlçede bir sinema var, sinemaya gidiyoruz, sorun yok. İster köftesi olsun ister çorbacı, hemen hemen her lokantada da isteyene bir iki yudum içecek bir şeyler bulunur ve oracıkta yudumlanır;
Yanına oturup iki kelam ettiğinden bir şeyler
kapardınız.
Okullarda ikinci dönem başladı mı, edebiyat, müzik ya
da sosyal çalışmalara yatkın öğretmenler bir telaşa girerler, öğrenciler
seçilir, korolar şarkılar, türküler ile ortalığı inletirler;
Okulların bodrum katlarında ise, sessiz sedasız
tiyatro çalışmaları başlar, seçilen öğrenciler bir yandan dersler, bir yandan
tiyatro çalışmaları için çabalar dururlardı.
Edebiyat öğretmeni de, Cevat Fehmi Başkut'un iki
perdelik "Buzlar Çözülmeden" adlı tiyatro oyunu sahneye koymuştu.
O günler tiyatronun oyuncuları bizler pek bir şey
anlamamış isek de, izleyenler de bu günlerdekiler ile bile kıyaslanmayacak
kadar sembolik olan anlatılanları, pek beğenmişlerdi.
Bu aralar ülkemin ekonomik, siyasal, sosyal durumu ile
birlikte, yönetim ve siyaset ile ilgili konularına bir başka gözden bakmaya
çalışıyorum.
Bir grup genel iktidar yandaşı ile yine bir grup yerel
yönetim iktidarı yandaşı süreçten memnun; birbirleri eleştirseler de 20 yıldır
düzen bozulmadığına göre, herkes düzenin sürmesinden yana olmalıdır.
Yazar Başkut, 1960 özgürlükçü ortamından da
esinlenerek yazdığı yapıtının konusu ise çok tanıdıktır.
Ülke içinde, yolsuzluk, yoksulluk, ahlaksızlık ve
sömürünün egemen olduğu kış koşullarında, yollar kapanır. İlçenin, dünya ile
bağı kopar. Atanan yeni kaymakam, yaptığı uygulamalar ile mevcut gidişi
değiştirmeye çalıştığı görülür.
Kasabadaki ağalar, karaborsacılar, fahişeler hatta
softalar bile düzenlerine "dur" diyen yeni kaymakamdan rahatsız
olurlar ama dürüst ve yansız yönetim yaklaşımı ile de sorunları çözdüğü, kış
koşullarından dolayı yollar da kapalı olduğundan, kimse şikayet edememekte ve
kimseye bir şey de diyememektedirler.
Her şeyi düzelten bu "Kaymakam" ise, aslında
akıl hastanesinden kaçmış bir "delidir". Onun yanında ve arkasında
olan ise masum halktır. Bahar gelip, gerçek kaymakam gelince olay ortaya çıkar.
Bu tür yönetim sorunları yalnız ülkemizde yoktur.
Gogol'un Müfettiş oyunu ise, 1836'larda ki Çarlık Rusya'sında yozlaşmış
bürokrasiyi ve onu destekleyen çevreleri eleştiren bir komedidir.
Çarlık Rusya'sında ki bu düzensizlik ve sorunlar, 1917
Rus Bolşevik Devrimine kadar da sürmüştür.
Ülkemizde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal
sorunlar, bu kez de kültürel ve sosyal yaşamı etkiler sorunlar ile iç içe
girince, sokaklarda yıllardır oluşturulan Türkiye Cumhuriyetinin kurucu
değerleri birer birer yok olmaya başlamış;
Bürokrasi ile siyasiler iç içe girerek halkın
sorunlarına gerçekçi çözümler üretme yerine, basın yayın organlarını da
kullanarak, gündemler değiştirilip, düzenin sürmesi için herkes elinden geleni
yapmaktadır.
Muhalefetin son dönemde ortaya koyduğu siyasi tavır ve
uygulamalar ise, bir umut olarak ortaya çıkmaya başlamış olsa da, bunun yönetim
kademelerinde gözle görünür değişimler ile desteklenmesi gerekmektedir.
Sorun siyasi iktidar sorunu olmaktan çıkmış, sorun
ülkenin beka sorunu noktasına doğru gitmektedir.
Devletler, partiler ve sivil siyasi organizasyonlar
tarafından yönetilir. Demokrasi ise, demokrat aydın kesimleri tavırları ile gerçek
yaşam ortamını bulur. Yoksa cehalet, soysuzluk ve sorumsuzluk ile demokrasi
içerik değiştirir; bu ise faşizm ve diktatörlük ile sonlanır.
Seçmenin, gerçek sorunlarının ve çözümlerinin farkına
varmayıp, demokrasiyi bir seçim sandığı sanıp, adamını yoksa madamını seçme
tiyatrosuna figüran olduğu sürece de, çözüm yoktur.