Sanal ortamda, özellikle de facebook'da çok görürüm "şu kadar arkadaşım var ama, neden çok az kişi ile iletişim içindeyim" gibisinden sitem, şikayet, şaşkınlıkları.
Aslında bu tür sosyal ağların sistemleri elbette ki bizi sınırlıyor, her şeyden ve herkesten haberdar etmiyor, edemiyor vs.
Peki, tek suçlu sistem mi?
Bizim hiç mi teke tek sayfa arkadaşı, birey olarak suçumuz yok.
Hem de ne çok, ne çok.
Sanal ortamda, facebook'u aktif kullanıyor, yazı (makale/köşe yazısı) yazıyorum, bir de arkadaşlarımın zoruyla girdiğim Whatsapp'da, grup ya da tekli iletiler alıyor, yanıt veriyor, yazıyorum.
Diğer sanal ortamlarda ne nedir, ne nasıl işler bilemem ama, ben facebook'un sayfasını açınca, bir çok kişinin iletisini görüyor, bazılarını ayrıntılı, bazılarını "hızlı okuma tekniği" ile okuyor, bazılarına ise bakıyorum ve genellikle de, bir yerine "dokunmaya" çalışıyorum. Beğeniyor, seviniyor, kızıyor, üzülüyorum.
Anlayacağınız düşünen, gören bir insan ne tavır gösterir ise onu yapmaya çalışıyorum.
Sonra, sayfamda paylaşımlarım ile ilgilenen dostlarımın; herkese açık olduğu için arkadaşım olmayan arkadaşlarımın sayfalarına bakıyorum, Paylaşımlarını okumaya çalışıyorum. Ne düşünüyor ve ne yapmam gerekir ise onu yapıyor, onu yazıyorum.
Elimden geldiğince çok kişiye dokunmaya çalışıyorum.
Bu aralar, COVID-19 ortalığı talan ediyor, eyvallah.
"Maska, Mesafe ve Temizlik" ezberlediğimiz şeyler oldu.
Oysa bunlar insanların günlük yaşamlarında zaten vardı.
Sadece görünür oldu.
Elbette ki herkes ‘maskeli balo’ya gitmiyor idi ama, ne maskeler takıldığını bir zaman sonra anlıyorduk.
Ne maskeler takınıldığını, maskeler düşünce anlıyorduk.
‘Mesafe’ konusuna gelince, elbette ki herkesin bir mesafesi olması, hatta herkese bir mesafe koymak bile gerek.
Ömrüm bürokraside, "aman halka hizmet edelim"; devlet bize halka hizmet için burada görev verdi düşüncesi ile geçti;
Kapım da zihnim ve yüreğim de hep halktan yana, halk içindi.
Hatta birçok konuda, halk için sorumluluk üstlendik, birilerinin ayağına bastık, programlarını, çıkarlarını bozduk sürgün yedik.
Ama bugünden bakınca, hak etmeyen o kadar çok kişiye, hak etmediği o kadar çok şey yapmışım ki.
Üzülüyor muyum? Evet. Hem de çok. Çünkü, hadsiz ve hak etmeyenlere yaptığımız o iyi, güzel şeyler, onların elinde öyle kirli, öyle çirkin oluyor, olmuş ki, sormayın gitsin.
Bu durumu, bir zamanlar aktif görev yapmış arkadaşlarım ile de paylaştığımda, yalnız olmadığımı görüyorum ve anlıyorum.
"Temizlik" konusu ile bir alem. Hani, üç tel saçı olup, berbere giden adamın, iki telini koparan berbere dediği gibi:
"bırakın dağınık kalsın!.."
Tamam koronavirüs pandemisi de bu üçlüyü çok önemli ve gerekli kıldı… Olmazsa olmazı oldu da!..
Peki, bizlerin kendimizin gerek olmadığı halde, kıskançlıktan, kibirden, hadsizlikten dolayı takdığımız maskelere;
O kadar yaşanmışlıklara karşın, sınırlarımızı bilmememize; sınırlarını bilmeyenlere koymadığımız mesafelere; yanında sıcak ve güçlü olacağımız insanlara olan uzaklığımıza, görmemezliklerimize ne diyelim, ne gerekçeler bulalım.
Eller, kollar, yüz ve "ayaklar"ı elbetteki temiz tutalım, yıkayalım.
Ruhumuzu temiz tutmuyorsak bir anlamı yok ki.
O, bizi bir yerde kirlendiriyor. Kirletiyor da farkında değiliz.
İnsanı, insan yapan şey, bilinci ve farkındalığıdır. Yoksa, yaşadığımız çevrelerde ki otlar, çöpler hatta itler ile ne farkımız ola ki, insan olarak, kişi olarak, birey olarak.
Yüzünüzü ne kadar çok güneşe dönerseniz, o kadar çok ışık görürsünüz. "Güneş, balçıkla sıvanmaz" derler büyükler, boşuna güneşi balçıkla sıvamaya çalışmayalım, bırakın güneş pencerelerimizden içeri girsin. Pencereleri, Perdeleri açalım.
Hepimiz ne ağalar, ne beyler görmüşüzdür. Hele güzellik ve zenginlik için denen ise tam isabettir.
"Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter"!..
COVID-19'a rağmen, bu dünya hala çok güzel.
Hepimizin penceresi sonuna kadar açık olsun ve ışık dolsun,
Kapılarımız ise ardına kadar açık olsun artık. Saklayacak, gizleyecek bir şey kalmadı, bir gün kapattığımız kapıların ardında kilitli kalacağız, perdeleri çektiğimiz pencereden güneşimizin içeri girmeyeceği gibi.
Bizi, bizden ırak tutan COVID-19 değil dostlar, tamam eyvallah o başka bir sorun ama, bizi bizden uzak tutan
Egolarımız, kendimize olan güvensizliğimiz, kıskançlığımız. vs, vs.
Nereye kadar?
Haydi ellerimiz temizken gözlerimiz görüyorken, açalım pencereleri, perdeleri güneş içeri girsin, bu zemheri başında evlerimiz, yüreğimiz ısınsın.
Kirpiler bile kış aylarının soğuğunda, mesafelerini ayarlayıp birbirlerinin canını acıtmadan kendilerini, ortamlarını ısıtırlar.
Dikenlerimizi yok edelim demiyorum, gönül mesafesini, ayarlayıp, gönüllerimize taktığımız maskelerin ile bile iki kelam edebiliriz.
Ellerimizin, yüzümüzün kiri, pisi bizi ilgilendirir. Buradan, hepiniz, o kadar güzel, pür-ü pak görüyorsunuz ki.
Dokunabilirsiniz!..
Her sıcaklık insanı yakmaz, bazıları hem içini hem de dışını ısıtır.
Dokunun!.. Irak olmayın, ırak durmayın!..