‘Yumuşak -ğ- gibisiniz kardeşim, hiçbir kelime seninle başlamıyor.’
Aslan Sosyal Demokratlar için söylenen…
Bol laf salatası, tantana, şiir okuma, kitibiyoz felsefi yorumlar peşinde ıkınma.
İngilizce de bir deyim var: ‘Good for Nothing’ diye. (Bir b.ka yaramaz anlamında)
O hesap.
Neden mi? Ee tarih böyle söylüyor da ondan… Yazın aksini, helal olsun diyelim!
Geçen hafta Almanya faslını yarım bırakmıştık ona devam edelim. Ama sonra ki yazılarımızda eldiveni çıkarıyoruz ona göre…
Büyük Savaşın son günlerinde Almanya ne vaziyetteydi?
Perişan haldeydiler düşünün ki dört yıl boyunca uygulanan ambargo sebebiyle ahali resmen -aç- kalmıştı. İyimserlere göre en az 750 bin kişi -açlıktan- ölmüştü. Realistlere göre bu sayı bir milyonun üstündeydi. 1918 Kasım mütarekesi ile Baltık limanlarını kaptıran Almanya, artık hiçbir yerden hiçbir şey parasıyla bile alamıyordu.
‘Yahu hiç değilse ilaç ve çocuklar için sınırlı gıda yardım kapısını açık tutun!’ ricalarına Müttefik komutanlar kulaklarını tıkamışlardı.
Bu beyzadelere göre ‘savaşı çıkartmanın bir bedeli olacaktı. Ölsünlerdi, kahpenin dölleri’
Yine de yüreği dayanamayanlar sıradan askerler olacaktı; Mütarekenin koşulları gereği işgal altına aldıkları yerlerde sokaklarda ki çocuk cesetleri, binlerce yürekli askeri, hasta etmişti.
İşte vaziyet buyken Kayzer hazretleri hala ‘son ve şerefli bir taarruz’ falan diyordu. Aklı başındakiler çoktan daha kalıcı bir ateşkes arayışındayken bu zat ipe sapa gelmez işlerin peşindeydi.
ABD Başkanı Wilson açıkça belirtmişti; Almanya başında ki imparatordan ve militarist paşalarından kurtulmadıkça bir barış masası kurulmayacaktı.
Adam tahtı terk etmeyi düşünmüyordu. Başka çare kalmayınca ordu resti çekmişti:
‘Majesteleri ordu artık sizi değil, kendi generallerini takip edecek, istifa edin!’
Apar topar bir trene binen imparator yüzlerce üniformasını da yanına alarak Hollanda’ya iltica edecekti.
İşte tam da o günlerde Almanya da Sovyet konseyleri ardı ardına kurulmaya başlamıştı. Onlara göre bu kapitalist savaş bitmişti, şimdi amele cennetini yaratmanın zamanı gelmişti. Ne var ki bu arkadaşlar Moskova’nın izni olmadan helaya bile gidemiyorlardı. Sovyet devrimi, Rusya da şekillenmişti. Bunlar ne halt edeceklerini bilemiyorlardı. Almanya son elli yıldan bu yana hızla sanayileşmiş bir toplumdu, e haliyle bu zıpırların -burjuva- diye hakir gördükleri sınıfın etkisi çoktu. Üstelik yalnızca hakir görmüyorlar, bu orta sınıfın hepten ortadan kalkması gereğini savunuyorlardı.
‘Lan oğlum bunlar senin kendi milletinden ‘dendiğinde ise, ‘artık milletler olmayacak yalnız proletarya diktatörlüğü falan’ diye iyice zırvalayınca zaten savaşın ağır yükünü dört yıl boyunca çeken insanların desteğini büyük ölçüde yitireceklerdi. O zaman da kudurmuş gibi olmadık zulümlere girişmişlerdi.
Öte yandan Polonya yeniden kuruluyordu (yaklaşık 130 seneden beri mevcut değildi) E onların da biti kanlanmış, Almanya’nın doğusundan toprak koparmaya başlamışlardı. Orta Avrupa da şimdi bir de Çekoslovakya diye bir başka suni devlet yaratılmıştı, haliyle onlar da bir şeyler istiyordu. Fransa zaten alacağını almış Ren nehrinin doğu sahillerine yerleşmişti. Bütün bu iç ve dış karışıklıklar içinde Almanya da cumhuriyet ilan edilmişti. Ama bu iş bile aslan sosyal demokratların emsalsiz beceriksizliği ve kıskançlığı içinde gerçekleştirilmişti. Adamın biri Cumhuriyeti şaşaalı bir şekilde pencereden ilan ederken, grubun diğer lideri ‘vay i..e beni by pas etti’ derdi içindeydi.
1919 da Versay Barış Anlaşması ile birlikte halen Rusya’da akıllarınca komünistleri engellemeye çalışan Alman askerleri şimdi süklüm-püklüm geri dönüyordu.
Şimdi Sovyet konseylerinin olduğu yerlerde ‘kızıl terör’ geri dönen askerlerin olduğu yerlerde ise ‘beyaz terör’ başlamıştı. Ne var ki bu işte komünist arkadaşlar biraz geri kalmışlardı, öyle konseyi topla palavra sık falan olmuyordu. Acil sorunlar acil çözümler istiyordu cephede kurulan emir-komuta ve yoldaşlık hukuku geri dönen askerler arasında fazlasıyla vardı. 2Freikorps’ denen bu yarı askeri birlikler bulundukları yerlerde derhal düzeni sağlayabiliyorlardı, evet çokça suç da işlemişlerdi ama bu ahalinin önem verdiği bir şey değildi. Orta sınıf halk, işine gücüne gitsin, sokaklar emniyetli olsun, ailesine -bulabilirse- ekmek götürmek derdindeydi.
Amele cenneti yaratacağım diyenler bu işte yaya kalmışlardı. Sovyet devrimi Rusya da başarılı olmuştu yani farklı bir toplumsal yapıda başarılı olmuştu.
‘Alaman halkı nire Rus halkı nire’ diye soran bir akıllı komünist olmamıştı.
Ancak çatışmalar giderek çığırından çıkıyordu, meclise hakim olan aslan sosyal demokratlar ve onların hükümeti bir türlü gereken kararlığı gösteremiyorlardı. Parlamento param parçaydı, Kralcılar vardı, Katolikler vardı, sosyalistler vardı, askeri diktatörcüler vardı. Bu kuru aşureden bir çözüm beklemek akıl dışıydı.
Hükümet ulusal kurumlar içinde hala en güçlüsü olan ordu komutanlığına başvurmuş ve sormuştu?
Ordu kimin arkasında?
O günlerde başkomutan olan General Von Seeckt’te cevap vermişti:
Benim arkamda beyler!
(Bu Seeckt denen adam 1918 in karanlık günlerinde İstanbul da görevli idi.)
Az bir şey daha kaldı ama galiba yerimiz de bitti.