1950 yılında doğan emekli ortaokulu tamamladıktan sonra Orman İşletme Müdürlüğü’nde işçi sıfatı ile çalışmaya başladı.
O zamanlar tabi devlet işçilerinin kazancı iyiydi. Neredeyse memurlar kadar hatta biraz daha üstünde maaş alıyordu.
Emekli işi öğrendi. Girdiği sınavlardan sonra Orman İşletme Müdürlüğü’ne memur olarak atandı. Türkiye’nin ormanlarının canı pahasına korudu.
Hem sahada hem de masa başında yurttaşın nefes alması için çalıştı.
Tek çabası hem ülkesine hizmet etmek hem de gelecek nesillere sağlıklı güçlü ve yaşanabilir bir ülke bırakmaktı. Yıllarca yangınlarda çalıştı.
Ormanlar yok olmasın diye mücadele etti hatta bazı üst kesimin ‘ben bu ormanları kesip, fabrikamda ahşap olarak işleyeceğim’ söylemine direndi.
Ondan sonra sürüldü. Sürülmesinin tek sebebi işini iyi yapmasıydı.
2005 yılında 55 yaşında iken emekli oldu. İlk başlarda tabi iyiydi maaşı. Asgari ücretin 2-3 katı maaş alıyordu. Evini aldı. Çocuklarını okuttu, meslek sahibi yaptı.
2008’de çıkan bir yasa ile yılların emeği bir anda uçmaya başladı. Maaşı düştü. O kadar düştü ki artık geçinemez hale geldi. Torunlarına harçlık veremez, çocuklarına destek olamaz hatta kendine yetemez duruma düştü.
Dönüp geçmiş yıllarına bir baktı. ‘O kadar yıl çalıştım. Devlete hizmet ettim. Ormanları korudum. Ben neden böyle kötü bir emeklilik yaşıyorum’ dedi. Az demli çayından bir yudum aldı ve iç geçirdi.
Çocuklarına ve torunlarına karşı kendisini mahcup hissetti. Elden ne gelir diye düşündü. Bir şey yapamayacağının farkına vardığında çaresizliği tüm vücudunda hissetti.
Elimde ne var diye düşündü.
Çocuklarına bırakacağı 2 evden başka bir şeyi yoktu. Televizyonu açtı. Haberleri izledi. Çok sayıda emeklinin daha kötü durumda olduğunu düşündü. Haline biraz şükretti. Daha sonra iyi şartlarda başladığı ve çocuklarına 2 ev bıraktığı kudreti çocukları torunları için yapabilecek mi diye bir düşündü. Olmayacağını anladı. Elden bir şey gelmemesi yüzünden daha çaresizce hissetti. Daha sonra torunlarını düşündü, torunlarının
4’üncü kuşağa bir şey bırakamayacağı aklına geldi. Çaresizlik tüm evi sardı.
Çayını bitirdi.
Umutsuz olmak, sorunu çözer mi diye düşündü. Çözmeyeceğini anladı.
Bu durumdan nasıl kurtulabilecekleri aklına geldi.
Çözüm basitti.
Bir bardak daha çay koydu.
Çözümü aklından geçirdi.
‘Umarım torunlarım mührü doğru yere vurur’ diye umut etti.