Bugün 10 Ocak Çalışan
Gazeteciler Günü..
Bugün önceki yıllarda olduğu gibi gazetecilik üzerine
nutukların atılacak, gazetecilik
mesleğinin kutsallığından söz edilecek..
Basının dördüncü güç olduğu, demokrasinin vazgeçilmez
unsurları arasında bulunduğu söylenecek..
Ancak bunlar kocaman bir yalan..
Çalışan Gazeteciler Günü, kimi çevrelere göre ‘Basın Bayramı’ çoktan tarih oldu..
Çünkü 57 yıl önce, 10
Ocak 1961’de gazetecilerin çalışma
koşullarını iyileştiren, ileri haklar getiren 212 sayılı yasa işlerliğini
yitirdi..
Nereden nereye geldiğimiz belki de en somut örneğini
yaşıyoruz..
Basın sektöründe çalışanların durumu içler acısı..
Ekononik açıdan sıkıntıda oldukları gibi, sosyal haklarını
da kullanamıyorlar..
Bugün basın sektöründe
yaşanan sıkıntıların kaynağı da 12 Eylül askeri düzeni..
12 Eylül darbecileri, yaptıkları düzenleme ile gazetecilerin
toplu sözleşme düzenini kullanımaz hale getirdiği gibi, basın sektöründe
sendikal hareketi de işlevsiz konuma soktu..
Gazetecilerin iş
güvencesi gazete, televizyon ve radyoları farklı iş kollarında ihale almak için
kalkan olarak kullanan medya patronlarının insafına kaldı..
10 Ocak 1961’de 212 yasa ile insanca yaşamasına olanak tanıyan ekonomik özgürlüğe
kavuşan gazeteciler, günümüzde işsizlikle boğuşuyor, düşük ve sosyal güvencesiz
iş kovalamak zorunda kalıyorlar..
Oysa gazetecilerin iş
güvencesi, toplumun haber alma, bağımsızlığı ise toplumun gerçekleri öğrenme
hakkının teminatı..
Şurası yadsınamaz bir gerçek..
Gazeteci özgür
değilse toplumun özgürlüğünden söz edilemez.
Ülkemizde pek çok alanda olduğu gibi basın sektöründe de
geriye gidiş söz konusu..
Nitekim demokrasiyi,
özgürlükleri Avrupa Birliği(AB)standartlarını getireceğini vaat ederek 15 yıl
önce iktidar olan AKP’nin hedef aldığ kurumların başında medya sektörü var..
AKP yönetiminin kendilerini eleştiren, farklı görüşleri
savunan gazeteciler aleyhine açtığı dava rekora koşuyor..
15 yılda AKP’nin demokrasi ve özgürlük anlayışının türban,
dini yayınlar, cemaatler ve tarikatların özürlüğünden ibaret olduğu gözlendi.
Halkın vergileriyle
yayın yapan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu(TRT)laik, çağdaş bir ülkenin değil
de bir Ortadoğu, hatta gerici-şeriatla yönetilen Arap rejimlerinin yayınlarına
özenen bir konuma getirildi..
Toplumdaki kaygı verici ayrışma; ötekileştirme basın
sektörünü de etkiledi..
İktidar yanlısı olan
medyal kuruluşları ve çalışanları bir eli yagda, bir eli balda tatlı hayat
yaşarken, iktidarı eleştiren farkıl görüşleri savunan gazeteciler ve
kurumlarına ise mobbing uygulanması olağan hale geldi..
Böyle bir ortamnda bayram bizim neyimize ?