Hep çok derin konulara kafa yorarız. Aya gittik, şimdi sıra nerede; Orta Doğuda Irak, Suriye işi bitmek üzere, kan revan nereye taşınacak; Ekonomi pek parlak görünmüyor ama komşuları nasıl etkiler gibi saya say bitmeyen konulara kafaları yoruyoruz. 
İyi de, bu ya da benzer bir konu hakkında tek tek bireyler olarak bizler ne düşünüyoruz?
Hani, zurnanın "zrıtt!.." dediği yer derler ya, işte bütün mesele burada. Bütün insanların düşündüğü sanılır. Hani insanı tanımlarken "düşünen hayvan" olarak da tanımlarız ya. İşte bütün mesele bu yanlış tanım ile başlıyor. 
İnsanın beynin olması, onu kullanması, düşündüğü anlamına gelmez.
Düşünme konunda derin söz etmeden önce, ortak bir noktamızın olması için, düşünmenin ne olduğuna bakalım. 
DÜŞÜNMEK: Bir yargıya varmak ereği ile bilgileri incelemek, araştırmak, karşılaştırmak ve aralarında ki bağlantılarından yararlanarak bir sonuç çıkarma işi, eylemi ve sürecidir. 
İtirazı olan var mı bilmem ama bu tanımı ortak nokta olarak kabul eder isek, düşünme eylemi bir kaç süreci içermektedir. 
Sağlıklı ve doğru düşünmek için önce düşünülecek konu ya da yakın konular hakkında bilgi sahibi olmak;
Elde edilen bu bilgileri kıyaslamak, analiz etmek;
Ve en sonunda da bir sonuç elde etmek gerek. Miş!.. 
Tabi sağlıklı bir beyine sahip olunduğu kabul edilerek!..

Herkes her konuda konuşuyor, karar veriyor, biri birini yargılıyor ve bir sonuca varıyor. iyi de doğru olarak bilgi sahibi miyiz, yani bildiklerimiz ya da bildiğimizi sandıklarımız doğru mu? diye sorguluyor muyuz?
Düşünürken, ben merkezlilikten uzak durup, objektif/tarafsız olabiliyor muyuz?
Her şey, herkes için ayrı doğrudur. Hani derler ya "herkesin doğrusu kendine "diye. İşte öyle. Acaba biz düşünürken doğru ve sağlıklı bilgilere ulaşıp, onu kullanabiliyor;
kendimizi her şeyden soyutlayıp, kendimize bile tarafsız olabiliyor muyuz?
İşte bütün mesel bu.

Üzgünüm ki, kişiler olarak da, toplum olarak da çoğumuz ne sağlıklı ve doğru bilgilere ulaşabiliyoruz, ne de bunun sonucunda yürüteceğimiz düşünme sürecini sağlıklı bir şekilde tamamlaya biliyoruz. Çünkü bizi etkileyen bilgi kaynakları, sağlıklı ve doğru bilgi vermeye programlı değil. 
Bir haber ile ilgili olarak sabah TV'lerin aktüel haber-Magazin programlarını izleyin ya da gazeteleri okuyun aynı haber, her kanal ve gazete de çok ayrı bir şekilde sunulmaktadır. 
Çünkü o haber ya da olay ile ilgili olarak, herkesin bir beklentisi var ise, yaklaşımı da o yönde olmaktadır.

Toplum olarak bir şeyi öğrenmek için okumuyoruz. Adamımız ne demiş, biz de karşıya ne yanıt veririz modunda dinlemeye ve okumaya başladık artık. 
O yüzden de, ortak bir noktada buluşamıyoruz. Gittikçe her konuda ayrışıyoruz. İşin enteresan tarafı, kendi çıkarımız göre taraftarlık yapmıyoruz, başkasının çıkarından, bize ne fayda gelir noktasına gelmişiz. Kimse kusura bakmasın ama üzgünüm ki; av hayvanlarının avlarını yedikten sonra, leşçilerin gelip kalanlarını yedikleri gibi, kalanları ile idare etmeyi bile bir hüner sayar olmuşuz.

Doğru düşünmek, bilgi, beceri, dürüstlük, erdem, empati yapma yeteneği ve en önemlisi, de sağlıklı bir kafa yapısına sahip olmayı gerektiriyor. Ancak bunlar olur ise, sağlıklı ve doğru analiz-sentez yapabiliyoruz. Ve doğru düşünüyor ve sonuçlara varabiliyoruz.

Neden iki yakamızın bir araya gelmediğini şimdi anlıyor musunuz?
Çünkü, sağlıklı düşünemiyor ve karalar alamıyoruz. 
Bu nedenle de hep o şarkının nakaratı gibi olduk: 
"iki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze, 
Bundandır böyle, dibe vuruşumuz!.."