"Yine maşallah, siz de bir gün kader güler, güler inşallah!.. Son zamanlarda, tıpkı Cahit Sıtkı modundayım. Ben de, "Hangi resmime baksam ben değilim./ Nerde o günler, o şevk, o heyecan?/ Bu güler yüzlü adam ben değilim;/Yalandır kaygısız olduğum yalan."

Sebebine gelince ise, benden kaynaklanmıyor. Eee o zaman salak mıyım, benden kaynaklanmayan şeylere üzülüyor, kaygılanıyorum.

Yazayım da, siz karar verin ona.

Eskiden Ninelerime ne zaman hal-hatır sorsam, "şükür iyiyim oğlum, yemem içmem iyi, geleni gideni de tanıyorum, dahası ne ola ki" derlerdi. O zaman pek bir anlam veremediğim bu tümceler, meğer yaşamı özetliyor imiş de, benim haberim yokmuş.

Hani kendime de haksızlık etmeyeyim, bir kenara da yazmışım gördüğünüz gibi.

Bu memlekette, ortalama bir yaşam standardına sahip olup, gelecek ile pek fazla kaygısı olmayan birisi olarak neden, gelecekten kaygı duyar insan. Sonun kişisel değil de ondan. Yoksa bana kalsa .... .... ...!

Dünya ve Ülkem kaygılandırıyor. O yüzden ülkemde ki siyasilere sormak istiyorum, ne yiyorlar ise ondan yemek, ne içiyorlar ise de ondan içmek istiyorum. Onlar ile aynı dünyada yaşamak istiyorum.

Pazar yerleri yanıyor. Mağaza ve marketlerde raflarda, vitrinlerde gördüğünüz fiyatlar ile, kasada ödediğiniz fiyat birbirini tutmuyor.

Mağazalar ve dükkanlar "yersen", kasiyer ve satıcılar ise, "biz ne yapalım, durum bu" diyorlar.

Bizim gibi ülkelerde genellikle maaş/ücretler yeni yıl ile belirlenir. Zamlarda onları izler. Hatta, ücretlerden kesilecek zamlı vergiler de, daha yürürlüğe girmediğinden, herkesin sesi "çıkmak ile çıkmamak" arasında gelir gider. Çıkaranlarında, çıkan yerlerini tampon tıkarlar.

Gerek genel İktidarda hükümet olanlar, gerekse de yerel iktidarda bir yere yapışanların pek sesleri çıkmaz. Bir yanları yönetimde olduğundan, herkes ile ağlarlar görünmek gerek; gözyaşları akmıyor mu? Siz de pek fesatsınız ya!...

Eskiden imiş o "Fırat'ın kenarında bir kuzuyu bir kurt kapsa kuzunun hesabını Allah, Ömer'den sorar" anlayışı.

Şimdi ahali, "dağ başında kurt ile kuzu yiyip, dere kenarında, çoban ile ağlıyor". Moda bu.

İşin enteresan tarafı ise, bütün bunlar herkesin gözleri önünde olup, herkesin de durumu kabullenmesi; daha da önemlisi, belki bir gün "kurt ile arkadaşğın" kendisine kuzu yedireceğini umması.

Ne söylendiği, kimsenin umurunda değil. Neyi kim söyledi ona bakar olundu. Eskidenmiş o "bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye" denildiği. Suskunluk ise asaletten değil, ne zaman nemalanacağını hesabını düşünmekten.

Çok ağır laflar değil mi?

Bence sıradan da, o zaman bu bahar ayları bir geçsin, herkes aldığı maaş zamları ve sattığı geçen yılın ürününün parası ile bir harcını, borcunu ödesin, nefes alsın. Akaryakıt istasyonlarından bir depo, bidon, tanker doldurmaya başlasın, siz asıl o zaman feryatları dinleyin.

Bizim gibi ülkelerde siyasilerin ve siyaset erbabının "Eşitlik, adalet, kapitalizm, sosyalizm vb"siyasal söylem ve kavramlardan kaçınmasının bir anlamı vardır. "Uyandırma kerizi, bulandırır denizi "diye.

Ya sıradan, bu olanlar ile hiç ilgisi olmayan hatta bilmesi belki bir gün işine yarayacak olan vatandaşların, bunlardan gocunmasına ne demeli ki? "Goy goyculuk" kolay meslek değildir. Eğitimi ve uygulaması da çok kolay olmaz. Üstüne çay bile ısmarlanır.

Herkesin bir 2023 hedefi var. "At izi, it izine karışsada", herkes 2023'den bir şeyler bekliyor. Unutuyorlar ki, masayı kuran oyunun kuralını ve sonucunu belirler.

Artık şu Rusya-Ukrayna Savaşı bile insanların gözlerini açmadı ise, bu gözler hiç açılmaz. Hoş, Amerika'nın Irak ve Suriye'ye "havuç tarlalarını" sulamaya geldiğini bile bu ahali tez unuttu. Öyle ucuz petrol için diyen boş boğazlara bakmayın, geçin siz!..

Şimdi de, Ukrayna kıyılarında balık avlıyorlar. Hatta balık avlarının birkaçı da bizim boğazımıza kadar gelmiş de yeni yeni uyanıyoruz.

Yeni bir dünya kuruluyor. Yeni dünya düzeninin hammadde kaynakları, pazarları paylaşılıyor, yolu olmayan, yolda gidecek mecali kalmamış araçları, sollaya solla geçen uydu kontrollü tank ve tüfeklerin, aç insanlar için oralarda olduğuna inanan bu kadar insan var iken, bu emperyalist adamlar gerçekten melek.

Dün, "Şam'da Emevi Camiinde namaz kılmak" için oraya gidenler, abdest bile alamadan geri dönerken, Ayasofya Camii'nde namaz kılacak "Müslüman kardeşleri" ile geri döndüler.

TBMM'de basın açıklamaları, il ve ilçe örgütlerinde dört arkadaş ile fotolar muhteşem. Yiyen de hazır. Fazla söze ne gerek var ki.

Sizi bilemem ama, rahmetli ninem bu durumu görse, "boş ver oğlum, canını sıkma, bunlara Allah akıl, fikir versin" derdi.