İnsanın her şeyi sevmesi için bir sebep gerekebilir ama ülkesini sevmesi için, sadece yüreğinin olması yeterince sebeptir.

Dedelerden bu yana aile köyden şehre, şehirden kasabaya Torosların en güneyinden, en kuzeyine kadar savrulup durmuşlar. Benim de payıma, hem köyde, hem de şehirde yaşamak düştü. O yüzden, köyü, köylüyü, köylülüğü; şehri, şehirliyi, şehirliliği yaşamış birisi olarak, içinden ve derinlerden çok iyi bilirim.

O yüzden "Köy Enstitüleri" benim yurt sevgim, hiç dinmeden kanayan gönül yaramdır. Çünkü, Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda yurttaşların % 80'i köylerde, kırsalda yaşıyor ve okuma yazma oranı ise yüzde 5'i geçmiyordu. (Çoğunluğu büyük şehirler ve gayrimüslimler)

Bunu acıyı yüreğinde yaşayan, hisseden herkesin, 82 yıl önce ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940'da Meclis’te tartışılmış ve 148 ret oyuna karşılık, 278 oyla 3803 sayılı yasa kabul edilip, kurulmuş olun ve ne yazık ki bu gün yok olan, yok edilen Köy Enstitülerinin Kuruluş Yıldönümü Kutlu Olsun.
Bu süreç, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'in destekleri ve köy enstitülerinin mimarı ve dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'un çabaları ile hayata geçmiş;

İlk olarak, 1937-1940 yılları arasında Eskişehir-Çifteler, İzmir-Kızılçullu, Kırklareli-Kepirtepe, Kastamonu-Gölköy Köy Öğretmen Okulları, “Köy Enstitüsü” adını adını alıp, yep yeni eğitim programları ile eğitime başlamışlardır.

Bunları sırayla 1940’da: Adana-Düziçi, Sakarya/Adapazarı/İzmit-Arifiye/, Antalya-Aksu, Balıkesir-Savaştepe, Isparta-Gönen, Kars-Cılavuz, Malatya-Akçadağ, Kayseri-Pazarören, Samsun-Ladik/Akpınar, Trabzon-Beşikdüzü;

Bir yıl sonra 1941’de Konya-İvriz;
1942’de Sivas-Yıldızeli, Erzurum-Pulur;
1944’de Aydın-Ortaklar, Diyarbakır-Ergani-Dicle,
1948’de Van-Erciş Köy Enstitüleri olmak üzere, beş yıl eğitim verecek toplam 21 Köy Enstitüsü açılmıştır.

Buralara, köy ilkokullarını bitirmiş sağlıklı ve yetenekli köy çocukları alınmıştır. Bu çaba, Çökmüş, parçalanmış bir Osmanlı Devletinin ardından devralınan ümmet toplumundan, bir ulus yaratma projesinin adıdır. Büyük önder Atatürk'ün öğretmenlere, “Ordularımızın kazandığı zafer sadece eğitim ordusunun zaferi için zemin hazırlamıştır. Gerçek zaferi bilgisizliği yenerek siz kazanacaksınız” sözü bu bağlamda bir başka anlam kazanmıştır.

Yaşam kişiler için olduğu kadar, devletler ve milletler için de çok enteresan hatta çok da dramatik olabiliyor.

İkinci Dünya Savaşı (1939'dan 1945'e kadar süren küresel savaş) her ne kadar Avrupa'da yaşansa da, Türkiye Cumhuriyeti doğrudan savaşa girmese de, bütün dünya gibi o da etkilenmiştir.

Ekonomik durgunluk, ülke yönetimini bir arayışın içine itmiştir.

Bu süreçte, ABD Başkanı Truman tarafından, "Truman Doktrini" olarak bilinen ve "soğuk savaş" döneminin başlangıcı ve ABD'nin komünizm ile mücadele politikası adı altında, Rusya'nın etkinliğini kırmak amacıyla ortaya attığı ve uygulamaya koyduğu bir süreç vardır.
Ortaya atılan bu doktrinin amacı her ne kadar, Avrupa'nın kalkınmasını hedefleyen "Marshall Yardımı projesi" gibi gösterilse de, tüm dünyada ABD'nin emperyalist yayılmacılığının önünü açmak olmuş ve Türkiye de bundan nasibini almıştır.

Prof. Dr. Coşkun Özdemir'in, Cumhuriyet Gazetesindeki 18 Nisan 2019 günlü yazısında, Mehmet Başaran konuyu sorduğunda: "Coşkun Hoca, Marshall Planı, Truman Doktrini, Evet ABD yardım edecekti ama şartları vardı: Bilgili, çağdaş, bilinçli yurttaşlar yetiştirilmesine izin verilmemeliydi.

Demokrasi demek "seçimler" demekti. Seçimler yaklaşmakta; partiler, köy ağalarına el atmakta ve onları Meclis’e taşımakta yarar ve çıkar görmektedirler. Aşiretler, şeyhler, ağalar, sömürücü güçler kaygılanmakta haklıydılar. Köleliğe, ağa baskısına başkaldıracak pırıl pırıl gençler yetişecek idi buralarda. Tehlike büyüktür, ağaların ağası Kinyas Kartal, İnönü’ye gelip “Paşam, bu okulları kapat, yoksa doğudan oy alamazsın” der.

Eğitim yoksunu halkımızın oyunu almak artık gündemdedir. Bu amaç, her şeyin üstündedir. Bunun için her çareye başvurulabilir ve Köy Enstitüleri yok edilebilir. Nitekim öyle olmuştur. Enstitüler için soruşturmalar başlatılmış, Meclis’ten okullara giden heyetler, yöneticileri, öğretmenleri sorgulamalara başlamışlardır.

Bir de Meclisteki bütçe görüşmeleri sırasında, CHP içinde başını Adnan Menderes, Feridun Fikri Düşünsel, Yusuf Hikmet Bayur, Emin Sazak gibi milletvekillerinin çektiği bir muhalefet grubu vardır.

CHP'nin 11 Haziran 1945'de kabul ettirdiği "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu", parti içindeki muhalefetin güçlenmesine yol açmış, Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan, Parti Meclis Grubu'na "Dörtlü Takrir" olarak bilinen bir önerge vermişlerdir.

Önerge ile, ülkede ve parti yönetiminde liberal düzenlemeler yapılsın istenmektedir. Çoğunluk oylarıyla bu önerge, 12 Haziran'da ret edilir ve Menderes, Köprülü ve Koraltan partiden ihraç edilir.

Celal Bayar da, TBMM vekillikten ve partisi CHP'den istifa eder.

Bu kez de dörtlü Takrire imza atanlar tarafından, 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti (DP) kurulur.

Köy Enstitüleri için sonun başlangıcı başlamıştır. 1946'da Hasan Âli Yücel'in Millî Eğitim Bakanlığı görevinden ayrılır ve yerine Reşat Şemsettin Sirer atanır. İlk iş olarak da "Köy Enstitüleri", "Köy Öğretmen Okullarına" dönüştürülür.

"Yüksek Köy Enstitüsü" olarak 1941'de açılan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü ise, 1947'de gerici baskılara boyun eğip, kapatılmıştır.

1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ise her şeyin sonu olmuştur. Ülkenin aydınlık geçmişinde kalan Halkevleri ve Köy Enstitüleri, aydın yüreklerinde hep bir sızı olarak kalacaktır.

Demokrat Partinin (DP) 27 Ocak 1954'te kapattığı Köy Enstitüleri, yurdun dört bir yanına köy öğretmeni olarak, eli çapa, orak, kalem, çekiç tutan 1.308 kadın, 15.943 erkek olmak üzere 17.251 yıldızı savurmuştu.

Bu gece gökyüzüne bir bakın, belki de gözleriniz yaşlı, yüreğiniz buruk siz de birilerini görür, umutlanırsınız.

Bir orta doğu sözü hep içime işler. "İti, ite kırdırırlar". Dün CHP'nin içine sızmışlar, CHP'nin içinde başladıklarını, DP'de bitirdiler.

Tarih, tekerrürden ibaret olmasın sakın!..