Gelin görün ki sepetler değişti, kuruma müdahaleler oldu ve
artık herkesin hedefinde TÜİK var. Açıklanan
her veriye karşı sendikaların ya da siyasilerin açıkladığı başka verilerle
karşı çıkış var…
Enflasyon altında ezilen yurttaş pazarda, çarşıda, markette,
ev ve araba fiyatlarında TÜİK rakamlarını göremiyor. Akademisyenler bile çıkıp “Nereden belirleniyorsa fiyatlar biz de
oradan alışveriş yapalım” diyor…
Haksız da değiller hani…
Çarşının pazarın cep yaktığı günlerden geçiyoruz. Ve artık
yurttaş sadece karnını doyurma, günü kurtarma derdinde. Ev almak, araba almak
yakın bir gelecek için hayal olurken Diyanet Başkanlığı’ndan “Ticarette kâr haddi var mı?” sorusu
üzerine verilen fetvada, “İslam dininin,
alım satım akitlerinde kesin bir kâr haddi koymadığı, bunu piyasa şartlarına
bıraktığı” belirtildi…
Fetvada, “Fiyatları
tayin eden, darlık ve bolluk veren Allah’tır” hadisine işaret edilmesi ise
büyük tepki çekti…
Çünkü afeti de zammı da Allah’a bağlayarak sıyrılacak bir
durumda değilsiniz. Sorun yönetim sorunu. Sorun, bilimi kenara bırakıp liyakati
kenara bırakıp kurumları hırpalamaktır…
İşte ispatı…
19 Eylül 1926’dan Temmuz
2002’ye kadar 76 yılda kurumda 18 Başkan görev yapmışken, sadece 20 yılda 9
atama yapılmıştır ki bunun 3’ü 2021 sonrasıdır…
Diğer ayrıntılara değinmiyoruz bile…
Bu pekçok kurum için
de benzerdir…
O yüzden hangi iktidar olursa devletin ayarlarıyla,
kurumların ayarlarıyla oynamalı…
Kurumları toparlamak zor ama dağıtmak çok kolay. Yarın
değişecek bir iktidarla elbette yeniden saygın kurumlara dönük adımlar
atılabilir ama zaman kaybına, enerji kaybına gerek var mı?
Bilimle, ilimle ilerlemek dururken gelin şu yanlıştan
vazgeçin…
Tüm kurumlar toplumun gözünde şaibeli konuma getiriliyor…
Buna gerek yok…
Devlet hepimizin devleti…
Daha güzel ve refah
bir ülke için herkesin yolu, yoğurt yemesi farklı olabilir ama kurumları
yozlaştırmak bir yol değildir…
Bu devlete en büyük zarardır…
Artık herkes verilere değil, cebine, sokağa, pazara bakıyor
ve ona inanıyor…
Haydi sağlıcakla kalın…