Söze nasıl başlasam bilmem ama, yazılarımı okuyanların azıcık anımsamaları ile bugün konuşulan, söylenen ve olanları çok yazdım, söyledim ve daha da ilginç tarafı partimize rapor ettim.

 

    Bu ne midir?

 

    Sorudan önce, sorunu saptamak gerek.

 

    Bize devlette çalışmaya başladığımız zaman, önce bir-bir buçuk yıl devleti tanıma eğitimi verilirdi.

 

    Yönetim, Anayasa, Yasa, Yönetmelik, Genelge Dersleri; yazılı, sözlü talimatlar, sınavlar, birimler arası-kurumlar arası oryantasyon, devletin kamuya, halka , yurttaşa karşı görevleri vs.

 

    Şimdi ne alakası var bunlar ile olanların diyenler olabilir.

 

    Devlet asker-sivil bir güç olmakla birlikte, devlet yasası ve anayasası ile birlikte bir eşit yurttaşlar sözleşmesi ile yaşayan kurumdur. Odağında insan vardır.

 

    Şimdi piyasada o kadar ben "yerli ve milliyim" diyen varken, ben yerlilik ve millilik, ulusallıktan hiç söz etmeyeyim. Bu konuda söylenmiş bir söz benim düsturum, ilkemdir.

 

    Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey'e, Hocası Şeyh Edebali der ki: "Ey oğul, insanı yaşat ki devlet yaşasın"

 

    Bundan daha yerli ve milli ne olur ki?

 

    Bir devletin önceliği halk, yurttaşları olmazsa, o devlet ve millet bitmiştir demektir. En tepedeki bir yönetici, ihale edilecek bir iş için yerli ve yabancı şirketleri önceleyip, kendi, yasa ve anayasasına güvenmiyor ise, burada yerlilik ve millilik sözde kalmıştır.

 

    Ben "Boğaz İstanbul"u falan geçtim. Satılan fabrikaların yerine ne konuldu? Bu fabrikaların yaptığı üretimleri şimdi, nerden ve kimler yurt dışından getiriyor? "Maden de, maden "diye yok edilen ormanlar kaç yılda yetişiyor bilen var mı?

 

    Yıllar önce görmüştüm İstanbul'da bir parkta, Fatih Sultan Mehmet'in "Ormanlarımdan bir dal kesenin başın keserim!.." sözünü ve çok beğenmiştim.

     

    Törenlerde İstanbul'u ve Fatih'i anımsayanlar, bu sözü görmezlikten gelerek, İstanbul'u yeşile muhtaç ettiler. Ama kimin umurunda ki. Boğaz İstanbul'un İstanbul'u susuz çorak ve kurak bırakacağını halkımızdan gizliyorlar.

 

    Projeleri ayrıntılı inceleseler, içme suyunu bile, kirlettikleri denizden arıtarak sağlamayı, yaşamı daha da çekilmez hale getireceklerini görecekler.

 

    Peki bütün bunlar, yerli ve milli bir politika olabilir mi? Asla.

 

    İşte, bütün bu olanlardan kurtulmanın yolu, yürürlükte olan Anayasa, yasa ve yönetmelikleri yok sayıp, biri biri ile ilişkisiz ve sorumsuz hale getirmekti, bu yapıldı.

 

    Yönetimin bir de "hesap verebilirliği" vardır.

 

    Bugün, hangi kurum, ne ile ve nasıl, kimden hesap soracak ve kimler hesap verecek.


    Demokrasiyi seçim, seçimi de her şey sananlar, bu "zokaya"yı da yoksul ve cahil halkımıza yutturdular ve iktidarlarını sürdürüyorlar.

 

    Siyaset ve siyasiler elbette ki çok önemlidir.

 

    Ama, bir devletin Anayasası, yasası ve yönetmelikleri işe geleneklerinin olduğu da unutulmamalıdır.

 

    Bu iktidar gitse bile, yeniden devletin yapılandırılması yılları alacaktır. Bu ise, bir çok mağdur yurttaş, zaman ve para kaybı demektir.

 

    "Başörtüsü", İmam Hatipler" mağduriyeti ile halkın saf ve temiz duygularını sömürenler, bunun hesabını vermeden gideceklerdir. Fatura da halka bir kez daha ödetilecektir.

 

    Bugün için, iktidardan nemalananlara seslenmek isterim.


    Sizin oralarda ne denilir bilemem ama, bizim oralarda, "Bayram da, köpek canlanmaz", bir de "Komşusu açken, tok yatan bizden değildir" derler.

 

    Ben artık aklı olanlara seslenmekten bıktım.

 

    Bari azıcık vicdanı olanlar, bu ses size.

 

    Duyar mısınız bilemem ama, duysanız, hepimiz için iyi olur!..

 

    Siyaset, bir ülke yönetimi için gereklidir ama, siyaset her şey ve her şeyin üstünde değildir.

 

    Zaman siyaseti değiştirebilir ama gerçekler değişmez.

 

    "Vur abalıya", abalı da "Uyusun da büyüsün" modunda.