Antalya, bir zeytin ağacı zenginiydi bir zamanlar..

Şimdi ise birkaç cesur yönetici ve girişimcinin çabaları ile zeytincilik yaşatılmaya çalışılıyor.

Antalya ile birlikte Türkiye’de zeytin ağacı katliamı sıkça radyolarda çalınan bir türlü ile başlatılıyor.

Bu da yetmiyor, margarin tekeli bizi teslim alsın diye tereyağının insan sağlığına çok zararlı olduğu uzmanlar aracılığıyla yazdırılıyor.

Bununla da yetinilmiyor, türkü ile yerli malı üretimin terk edilerek, hazır giyime özendirilmesi sağlanıyor.

Tüketim toplumu olmanın, marka heveslisi olmanın, dışa bağımlı olmanın yöntemlerinden birisi ilginçtir türkü besteletilerek uygulanıyor.

‘Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan da fistan giyemem amam”

Bursa yöresine ait bu türküyü bilmeyen hemen hemen yok gibi.

Pekala bu türkü niçin ve ne amaçla yaptırıldı ?

Anlatınca sizler de benim gibi çok şaşıracak, öfkelenecek ve bizi nasıl tüketici toplumu haline getirdiklerini, uluslararası tekelin ülkemiz üzerinde nasıl hain planlar yaptıklarının ve nasıl uyguladıklarının nedenini öğreneceksiniz.

Çünkü en etkili reklam göze ve kulağa etkili olanı..

O dönemde Türkiye’de televizyon yok ama türkü ile hedefe ulaşılıyor, gazetelerdeki reklamlar da görsel yönünü tamamlıyor.

Kendi yağı ile kavrulan Türkiye, türkü ile birlikte dışa bağımlılık yolunda adımı atıyor.

Zeytinyağı bu türkünün etkisiyle terk edilip, margarine geçiliyor, türkünün basma fistan giyemem bölümü ile Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurdurulan Dokuma Fabrikası yerli malı ürünlerin terk edilmesine, başta kot olmak üzere hazır giyime yönenilmesine yol açıyor.

Bugün birileri sahip çıkıyor, siyasi rant elde etmek için çabalıyor ama Menderes’in Demokrat Partisi bizim zeytinyağının, basma fistan diye küçümsenen yerli malı giyim ürünlerinin gözden düşmesi için ABD ve emperyalistler ne isterse anında yerine getiren, ülkenin ‘hazırcı’ bir anlayışa sürüklemesinin temellerini attı.

Pekala nasıl bir türkü bu kadar etkili oldu ?

Demokrat Parti döneminde alınan Marshal yardımının koşullarından birisi de Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır.

Bunun için de 2 Kasım 1954’te İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan da fistan giyemem” türküsünü derliyor.

Bu türkü ABD’nin Marshal planının bir yntemi.

Marshal planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948 ile 1951 yılları arasında uygulamaya konulan ABD kaynaklı bir ekonomi paketi olarak biliniyor.

Türkiye’nin aralarında bulunduğu 16 ülke bu plan hükümleri çerçevesinde ABD’nin ekonomik kalkınma yardımını alıyor.

ABD dünyanın en büyük mısır üreticisi ve birikmiş mısır dağlarını eritmek için de mısırözü yağı  ihracatını devreye sokuyor, biz de Marshal yardımını aldığımız için mısır üretiminde önemli bir potansiyele sahip Türkiye mısırözü yağı ithal etmek zorunda kalıyor.

Ardında da Türkiye’de ilk margarin fabrikası kuruluyor.

Aynı dönemde Antalya ile birlikte yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek, resmen katliam yapılıyor.

Katliamdan geriye kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.

Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla “zeytinyağı ısınırsa kanser yapar" gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz.

Oysa zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağ olarak biliniyor..

Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman...” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.

Margarine mahkum edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa bile muhtaç hale getirilir.

Basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır.

Bunları niçin mi yazdım ?

Geçmişte ülke için yapılan ihanetleri şimdiki kuşaklarca bilinmesi için..

Yerli malı kullanımı için çabalayan, Antalya ile birlikte ülkenin kaynaklarını korumak için direnen kişi ve kurumların hedef gösterildiği bir süreçte geçmişte yaşananların akıllardan çıkarılmaması gerektiğini düşündüğüm için yazmaya çalıştım.

Gazeteler, televizyonlar, radyolar ve diğer haber kaynaklarının DP dönemini geride bırakan AKP iktidarına övgüler düzdükleri, halkın haber alma hakkına ihanet ettikleri bir süreçte bu ülkeye yapılan kötülüklerin unutulmaması gerektiği düşüncesinde olduğum için yazdım..