Başlık böyle olunca, insanın içini acıtıyor. Kuşku ve kaygı kaplıyor. Güven duygusu kayboluyor.

Sebep ise çok basit. Siyasiler Yurttaşa gaz veriyor, yurttaş da siyasilere Oy. Böylece herkesin haklı bir gerekçesi ölüyor.

Orhan Veli'nin dediği gibi:

"Ne atom bombası // Ne Londra konferansı / Bir elinde cımbız / Bir elinde ayna // Umurunda mı dünya. // Kolunu kaldırmış koltuğu görünüyor / Entarisi sıyrılmış hafiften/ Biliyorum içinde kötülüğü yok // Benim de yok/Ama olmaz ki / BÖYLE DE YATILMAZ Kİ!.."

Oradan bakınca nasıl görünüyor bilemem ama, bu pencereden bakılınca memleketimin ve insanlarımın durumu bu.

Hiç kimse, hiç kimsenin ne derdinde ne de sorununda bir ortak payda da.

"Ortak akıl mı?" O uzak diyarlara gitmiş.

Bütün bunları görünce de gel de olanlara da kişilere de, Mazhar/Fuat/Özkan'ın o ünlü şarkısı gibi, "sen neymişsin be abi" deme

Kime sorsan, en iyi onun takımı, en iyi O'nun bayramı, en iyi onun adamı; en uzağı gören o, en doğru söz söyleyen o. En, en, en. O, falan filan. "En"ler listesi uzayıp gidiyor.

Tamam da nereye kadar bu BEN. BEN BEN. Yani, BENcillik!..

Niçin birilerinin CEHALETİ sevdiğini nasıl anlatayım ki. İşte cehalet bunun için sevilir. Cehalette önemli olan gerçek ve doğru değildir ki. Önemli olan, günü idare etmek, çıkarı olduğu değirmenin dönmesi, bunun için de birilerinin o değirmene su taşımasıdır. Peki ama nereye kadar?

Bugün romantikliğim tuttu; yazıda. Bilgesu Erenus'un dizelerini yazdığı, Timur Selçuk'un da seslendirdiği o şiir/ şarkıdan söz etmesem olmaz. “Nereye Payidar, nereye, / Yokuş bayır demesen de /Dere tepe düz gitsen de / ÇIKMAZ BU YOL BİR YERE. /......./

Şefle iyi geçinsen de/Bugün için sevilsen de / Çıkmaz bu yol bir yere. /  .... / Nereye Payidar, nereye / Gönlün yoksa ezilmeye /Sen de katıl direnişe / İşçilerle, işçilerle, İşçilerle el ele / Nereye Payidar nereye!.." Öyle bir noktaya gidiliyor ki, hem de öyle süratle gidiliyor ki, inanılır gibi değil.

Neredeyse toplumun bütün katmanları arasında hiçbir ortaklık kalmadı denilecek noktaya varılıyor gibi. Tarihi dün, evvelsi gün, daha evvelsi gün olarak bilenler ya da öyle olduğu öğretilenler bilsinler ki; bu sanal, ilkesiz ve günübirlik çıkarcı ilişkiler yumağı içinde oluşan birliktelikler, kof birlikteliklerdir.

Ortamlar, siyasilerin söylem, söylev ve demeçleri ile serbest atış yaptıkları gazete ve tv haberleri böyle göstermiyor olabilir ama halk, herkes her yerde burnundan soluyor. Yazın sıcağı bir yandan, ekonomik dert ve sıkıntılar bir yandan, oğul ve kızın işsizliği bir yandan; ahali sıkıntıda. Duyan, gören olur mu ki! Anadolu insanının bir anlayışı vardır:

"AÇ İSEN TOK GİBİ, KİR İSEN PAK GİBİ' diye. Kim neyin farkında bilmem de durumu bu.

Yerel, genel fark etmez, "tekeri dönen" siyasilere ne sözüm olur ki. "Tekerlerine taş değmesin".

Bu ahali Anadolu’nun şu özlü sözünü önceden sıradan söz olarak bilirdi, yaşayarak öğrendi, "Fukaraya acıyan çok olduğunu, ancak kimsenin de bir parça ekmek vermediğini." Siyasiler de kendilerine sunulan show ve an

layışa kanmasınlar, halkımızın burnundan soluyarak gösterdiği bu hoşgörüyü, daha fazla istismar etmemelerinde fayda vardır. Yakın tarihte örneklerine bakmakta yarar vardır. Laf bolsun diye bilir-bilmez, olur-olmadık yerde kullanılsa da, "OSMANLI TOKADI" diye bir olay ve söz vardır. Biline.

 Bu halkın genlerinde sabır olduğu kadar, "Osmanlı Tokadı"  atma yeteneği de vardır.

Bu memleket, ne muktedir PAŞAlar, SİYASİler, KİŞİler görüp "Defterlerini dürmüşlerdir". 

Belki bu yazdığıma kızacak çok kişi olabilir.

Onlara da başka bir not. Bu ahali, "balık hafızalı" olduğundan, dün olanları, bugün anımsamaz belki de...

Bilginiz olsun.