Üniversiteye yeni başlamışız, küçücük sınıflardan sonra kim kime dum duma kocaman bir anfide bir derse gidiyoruz.

   Lisede, öğretmen derse girince öğrenciler hep birlikte ayağa kalkardık, bu alışkanlıktan olsa gerek, öğrencilerin yarısı ayağa kalktı, yarısı kalkmadı.

   Ufak tefek, kıvırcık saçlı, gözlüklü güleç yüzlü hoca, kürsüye kadar gitti ve elindeki çantaları masanın üzerine bıraktı, sonra da bize dönerek, "Hoş geldiniz arkadaşlar" dedi. 

   Bu muhabbet, birden sınıfın ciddiyetini kaçırdı. Her kafadan bir ses çıkmaya başladı.

    Hoca az bekledikten sonra eline mikrofonu aldı ve ders ile ilgili genel bilgiler vermeye başladı.

   Tabi anında sesler kesildi, not defterleri açıldı, başlandı notlar alınmaya. Bu duruma alışık olmalı ki, hoca birden mikrofonu bıraktı ve arkadaşlar, bu dersi birlikte yapacağız. Ben size bir kaç dakikalık genel bir bilgi verdim ama şimdi, birlikte sürdürelim, dedi.

   Size, bir soru sormak isterim;

   Kültür nedir, az kültürlü, çok kültürlü olunur mu?

    Hocanın kocaman bir kitabını almışız, hoca ufak tefek ama kitap çok kocaman. 

   Ders "Sosyal Antropoloji" ve hocası da, Prof Dr Bozkurt Güvenç.

    Sınıf ne dersin farkında ne de hocanın. 

   Eeee evde, sokakta her yerde konuşulurken, "aaa ne kültürlü, çok kültürlü, kültürsüz" sözcükleri geçen az tümce duymamışızdır.

    Sınıfın neredeyse tamamı, "çok kültürlü, kültürsüz" kavramları üzerine baya söz söylediler.

   Hoca, tamam arkadaşlar, anladım; siz, çok kültürlü, kültürsüz insanların olduğunu düşünüyorsunuz, dedi.

    Peki, bir şeyin azı ve çoğu hakkında bilgimiz var da, bir de kendisine bakalım, dedi ve sordu:

   KÜLTÜR NEDİR?

    Haydi, biz bir şeyler öğrenmeye geldik, hoca ha bire bizi konuşturuyor. 

   Kültür konusunda da baya ahkam kestik. Hoca tebessüm ediyor ama biz ona ne kadar sempatik adam diye bakıyoruz.

   Koskoca Üniversiteyi kazanmış, yurdun dört bir yanından gelmiş bizler elbette çok şeyler bilecektik.

   Hoca, bizim söylediklerimiz ile ilgili yorum yapmadan, doğrudan kültürü tarif etmeye başladı.

    Arkadaşlar, kültürlü ya da kültürsüz insan olmaz. Kültür, bir toplumun yıllar içinde yarattığı ortak değerlerdir, deyince sınıfta "tıss yok".

    Konuşanlar az mahçup olsa da, konu derinleşti gitti. 

    Ve biz hepimiz öğrendik ki, konunun özünü bilmeden, olayın ve olayların şeklini ve boyutunu tartışmanın, konuşmanın laf kalabalığından öte bir anlamı yok.

   Bir "seçim dönemi" daha kazasız belasız atlattık. 

   TBMM'YE Milletvekilleri, başımıza da Cumhurbaşkanı, "Cumhur" "Reisi" seçtik, kurtulduk.

   Hani "Salamon ile Mişon'un öyküsü" var ya, "şimdiye kadar ben uykusuz kalmıştım, haydi ben yatıyorum, şimdi sen uykusuz kal" dediği, biz seçtik gönderdik, şimdi de gidenler uykusuz kalsınlar.

    İşin şakası bir yana; TBMM, bu güne kadar olan en enteresan TBMM olacak.

    Umarım, Atatürk'ün partisinden MV seçilip, ona saydırmaya, onun binbir emek ile kurduğu Cumhuriyetin temeline dinamit koymak isteyenlere koltuk değneği olmazlar. 

   SİYASETİ /POLİTİKAYI,;sokak muhabbeti boyutunda tutup, ahir ömrümüzün kalan güzel günlerini de "üç gün, gün görerek geçirelim" moduna girmezler.

    Cumhurbaşkanlığı ve İktidar kanadı ne yaptığını bilerek bir süreç yönetmektedirler. 

   Bazıları tartışmalı olsa da, Hükümet Üyesi bakanları baya nitelikli, yönetim deneyimi olan, süreç yönetmiş bir takım gibiler.

    Hükümet dışında kalanlar için de,  bir yıl sonraki yerel seçimler için bir projeksiyon yapıldığını görmemek için kör olmak gerek.

     Muhalefetin bir bölümü sessiz, anası ise, kendine yol arayışında.

    Kim ne derse desin, siyaset, ideoloji ile yapılır. Ahbap çavuş ilişkileri ile değil.

   Yönetim bilgi, planlama ve bir amaç doğrultusunda, inanmış kadrolar ile yapılır.

   Bir de ortak bir siyaset ve ideoloji dili gerektirir.

   Hele bu devlet yönetimi ise, önceliğin kim olmasına karar vermekle başlar.

    Yönetimin tercihi halk mı, yoksa çıkar çevreleri ve hakim sınıflar mıdır; dahası bu hakim sınıfların ittifakı olan OLİGARŞİ kimlerden oluşmuştur.

    Yönetimin elinde güç vardır, halkın vergilerinden toplanan paralar vardır. Ve de, bunu yönetecek kadrolar vardır.

   Yurttaşlar olarak, ne zaman kendimizi ve yerimizi doğru dürüst tanımlayıp, yan yana oturduğumuz yediğimiz, içtiğimiz komşular ile aynı gemide olduğumuzun farkına varıp ve göreceğiz?

    Seçmesini biliyor muyuz, önce sorgulamaya kendimizden başlasak mı?  

   Sonra da, sıra seçtiklerimizi denetlemeye; en sonunda da, hesap sormaya sıra gelse!..