Emekli Yargıç M. Emin Değer, hiç sektirmez, her sabah 08.05'de telefon eder; "Dostum işler çok kötü, değil mi?" diye sorardı.
Dünyadaki, bölgemizdeki, ülkemizdeki son gelişmeleri özetler; "Beceremedik Sayın Yargıç! Karnemiz kötü! Sınıfta kalmak yetmedi, çukura düştük!" diye yanıtlardım.
Onun sesine yürek sancısı katılırdı:
"Dostum, sizin kuşağın suçu yok! Biz size bağımsız bir devlet bırakamadık..."
Uğradığında yeni gelişmelerle birlikte en kötüsünün "demokrasi" maskeli tuzak olduğunu, zifiri karanlığın "devrim" diye ezberletildiğini olarla, kanıtlarla anlatırdım. Sözü, onların 1970'lerin sonuna doğru içine düşürüldükleri tuzağı, bağımsızlık-demokrasi derken hepsinin listelenerek 8 Mart 1971 sonrasında ordudan atılmalarına ve 4 gün sonra lider bildikleri paşanın da yer aldığı cuntanın yönetime el koymasına getirirdim.
8 Mart 1971'den önceki dönemi anllattırırdım. Kim bilir kaç kez "Sayın yargıç! Anlattıklarınızı yazmalısınız " demiştim. Yanıtı hep aynıydı:
"Olayları her arkadaş kendisine göre yaşadı! Onlara yazık olur."
Sivil Örümceğin Ağında kitabının "Din Hürriyeti" bölümünde "Müslümanlara özgürlük" diyerek bağımsız devletimizin din tartıştırılarak yıkıma hazırlanışını yazıyordum. Operasyon üstüne operasyon düzenleniyordu. İslam rejimi önderleri İran'ı ve ABD'yi yol etmişlerdi; bir yandan Humeyni diktasıyla, öte yandan İsevilerle bileşiyorlardı. "Din" maskesi altında etnik isyan hazırlanıyordu ve zifiri karanlıkta boğulmak kesindi.
Demokrasi projesi içinde Din Hürriyeti Senaryosu (operasyonu) bölümünü sabaha karşı bitirip dosyayı tamamlamıştım. Saate baktım, 08.05 olmamıştı. Hemen aradım:
"İhtilal oyunu anılarınızı, bugünden bakarak hiç olmazsa mektupla anlatsanız da olur. Dava dosyamızın, yani kitabın girişi olsun!"
"Dostum yazamam!"
Dostluk bir yana, savaşım bir yanaydı; saygının sınırını zorladım:
"Sayın Yargıç bu bir görevdir! Tarihimizin bir parçası koparsa önü, gerisi anlaşılmaz! Yazmazsanız, konuyu üç satırda özetler; yazmaktan kaçındığınızı kitaba geçiririm!"
"Biliyorum! Yaparsın, senden kurtuluş zor!" deyip vedalaştı.
Sonraki gün, yine 08:05'de arayarak "Dostum günaydın! Beni uyutmadın! Sana gönderdim" dedi.
Sivil Örümceğin Ağında ve Din Hürriyeti Operasyonu birleşik dosyasının girişine "Sözün Önü" başlığıyla mektubunu ekledim. Mareşal Kemal Atatürk'ün subaylarının tasfiyesi için kurulan tuzağı anlatan anıları, günümüze getirerek bitiriyordu:
"Rahmetli anam, biz uyurken uyanır, 'Allah’a dua edenlerin yüzü suyu hürmetine aç kalmıyoruz' der ve gece yarısı kalkar, ibadetini yapar, dokuma tezgâhında bez dokurdu. Bugün de uyumayanlar var. ...tuzağa düşürüldüğümüzün resmini çekmiş dersem resim değil, ama öyle bir çalışma ki fazla zorlamaya gerek kalmadan, canlı bir fotoğrafa bakar gibi gerçeği görebiliyorsunuz... İşte Yıldırım uyumamış ve bize gerçeği göstermek için çalışmış.
Bu kitabı okumak, içine düştüğümüz tuzağı görmemizi sağlayacak. Belki o zaman kendimizi sorgulamaya başlayabiliriz. Azıcık ulusal onurumuz kalmışsa ve gerçekleri okumayı biliyorsak... oltanın ucundan kurtaramadığımız balığın, bu kez bir ağda çırpınışını seyrettirmek isteyenlere ders vermenin gününü geciktirmemeliyiz. M. Emin Değer. Ankara, 3 Ekim 2002, Cuma"
Sayın Emekli Hakim Albay, sonraki yıllarda Ortağın Çocukları dosyasının her bir bölümünü yazıldıkça heyecanla bekledi; bazen öfkeyle, bazen üzüntüyle telefon ederek değerlendirir; "Dostum, geçmişimiz kötü, sonumuz daha da kötü olacak!" derken sesi kırılırdı.
Büyük dava dosyasının üçüncüsü, "Zifiri Karanlıkta İçten Çürüme ... Cellad'ın Zaferi" ile tamamlandı. Sayın Yargıç okuyamadı.
İyi ki okuyamadı da öyle ayrıldı dünyamızdan... Türk egemen devleti kuran Cumhuriyet Halk Fırkası'nın, Sivil Örümcek Ağının bel kemiği TESEV'de pişmiş kişi ve özenle hazırladığı ekibinin "demokrasi" maskesiyle zifiri karanlığa illtica edişine zaten dayanamazdı.
İşte böyle Sayın Hakim Albay M. Emin Değer!
O dediğiniz günü, geciktirmek bir yana bilinmez geleceğe erteledik: Kitaplar, toplu konuşmalar, yüz yüze görüşmeler, televizyonlarda, salonlarda, köylerde, bayırlarda konuşmalar yetmedi; çünkü içten çürümüştük, birey birey ve tüm kurumlarımızla...
O yarım kalan söz, orada tamamlanamadı!
Mustafa Yıldırım, Denizli, 20 Şubat 2022
eb (ek bilgi): 1) SÖA Kitabına gelince, türlü yayıncı ve gizli niyetlilerce 2002 seçimlerinden önce yayınlanamadı (Gün olur o dönemi de yazarım), ancak rejim değiştirilirken 2004'te yayınlanabildi.
2) Yazdıklarımı hiç bir önyargıya kapılmadan, arkadaşlar gücenir, partimiz dışlar, diyerek yayınlamaktan kaçınmayan Anadolunun yiğit gazeteci yol arkadaşlarım! Uzun dönemlerdir seyrek yazabiliyordum. Bir süre daha yazamayacağım... Yenilsek de, Savaşmadan Yenilmemekti ortak ilkemiz...