Aşk iki kişilikse ve bu haliyle “sevgi” değil “ar”, “namus”, “iffet” kavramları üzerinde konuşlanıyorsa; “Aşk ile bir daha, şevk ile bir daha” diyen imam cemaati nasıl bir kul- yaradan ilişkisine sürüklemektedir. Tamam kızma, kapattım.

 

“Her şey yolundaydı. Bir iş, bir aile, bi akraba çevresi… Yaşanan bi kent.. Her şey tamam görünüşte ama inmek lazım biraz daha derine…. Daha derine….

 

İnce sızıların yer ettiği yüreklerin yegane adresidir Anadolu. İlk heyecanlar güme gider, “heves” kalır en derin, en mahrem beğeniler. Bigün gün yüzüne çıkar en bastırılmış duygular. Baharla çıkıp gelen kardelenler gibi…. Başka hayatlar, başka yürekler, başka, başka, bambaşka bi hayat…

 

Arkasına bakarsa gidemeyeceğini bilir, bağlayacaktır onu gündelikler. Oysa o bir yola çıkmıştır. O kadar göz alıcıdır ki bu yol, gerisini göremez, düşünemez, hep gülistan olmayacağını bile bile… Yeni bir hayata atar adımlarını…. Oysa defalarca gelmiştir aynı kente… Belediyenin yaptığı çalışmalardır değişen, bi de insanlar vardır bildik-bilmedik sokaktan çekilen. Bi de yenileri vardır gelen…

 

Trenin kapısı açılır. Raylara bakar gözler. Bi yandan gelen öbür yana devam eden.

 

Hayatı anımsar geçmişi sorgulamadan. Bi kapı açılır önce, ardından bi çift kol, sığınılmış küçük bir liman. Tüm rüzgarlara kapalı, sanki Adrasan… O limanın sularına atılır kulaçlar, her yan güzellik, her yan bi mercandan orman. Ne dün kalmıştır arkanda ne yarın vardır önünde sadece o an…. Hayatın gerçeği dip darbeleri en hassas yerine indirirken…

 

Tamam…

 

Kalkabilirsin… Uyan bu uyanık zaman rüyasından… Bi duş iyi gelir belki, üstüne soğuk bi gazoz, tuzu dokunur uzak dur “soda”dan. Önünde bir pencere, en uzak ufuklara açılan… O şehir yuttu seni sen onu damla damla içtiğini sanırken… Kaç kişi seninle aynı düşünüyor o pencerede görünen alandan.

 

Bulutlara dalar gözlerin… Geçmişindir o bulutlarda oynaşan… Bi hesaplaşma daha bekler seni… Hissedersin değil, yaşarsın gümbür gümbür… Yeni yüklemler aldın omzuna geçmişinden arınırken…

 

Coşku yoktur, odada bir Sibirya soğukluğu sıcacık kelimeler havada kırılırken…

 

Ne oturabilirsin, ne gidebilirsin. Ne geri dönmektir niyetin, ne orda kalmak. Geçmişi hak etmediğini düşünürsün. Geleceğin senin değildir. Ama gitmek zamanıdır. Belki de geri dönüş. Bir anı saklarsın en kuytunda. Dünden bugüne aslolan bi öpüş. Karşılarken de, veda ederken de…

 

Ne çığlık, ne kahkaha, Ne öfke, ne soru, ne yanıt…. Ne dün, ne bugün, ne yarın… Aslolan sadece bir öpüş… Ilık, Bir Akdeniz rüzgarı gibi. Sert, Toroslar’ın sahipsiz dağ çiçekleri gibi. İçten, Bir dervişin inancı gibi… Ankara gibi. Sen gibi…. Bi daha, bi daha öp. Aşk ile bir daha, şevk ile bir daha.

 

Ama öp cehennem sıcaklığında.”