Düdenbaşı
Şelalesi’nin iki yakasında 2 alabalık lokantası var. Geçmişte tur şirketlerine
paket hizmet verir, alakartta çalışırlardı. 15 yıl kadar önce Kazım Bilgili’ye
“neden kahvaltı yok” dediğimde, denediğini, ama tutmadığını söylemişti. Ama
artık vakti gelmiş. Pandemi sonrası kaçacak yer arayan Antalyalılar burayı
keşfetmişler. “Arz- talep dengesi” diyelim.
Vakit
sabahın körüydü dün evden çıktığımda. Malum, Pazar günleri toplu taşımayla
ulaşım neredeyse olanaksız. Sistem, toplu taşıma ile okul ve iş ulaşımı için
ayarlanmış. Sosyalleşmek için özel araç şart. Haftasonu ve akşam 21 sonrası
durum sakat. Bir yanda belediyenin koşullarını beğenmeyip iş bırakan özel
otobüsler, diğer yanda bugüne kadar en çok zam veren “dolmuşçu” başkan.
Vebali
kime bilmem ama ceremesi dar gelirliye. Bakın Akra caz’a davet ediyor kadir
Dursun, o güzelim konserleri kaçırıyoruz “dönüş” sorunu yüzünden. Taksi desen
anasının nikahı.
Bugün
sizleri bir kez daha Düdenbaşı Şelalesi’ne götürmek istiyorum. Artık şehrin
göbeğinde bir cennet köşe. Sadece yaz sıcağında bunalanlar değil, kanyonunda
barındırdığı çınar ağaçlarının şimdilerde sarı, baharda yemyeşil yapraklarıyla
her dem güzel bir yer.
İşletmesi
DSİ’den Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne geçmişti ya, nasıl bir “fetih” mantığı
ile yaklaşıldıysa o zamanlar alanda bulunan demir ve beton korkuluklar, iktidar
partisinin logo rengi olan turuncu- parlament mavisi renge boyanmıştı. Midem
bulanmıştı ve gitmiyordum.
O günden
beri Düdenbaşı bende, 1993 yılından beri olduğu gibi Düden Değirmen Restaurant’tan
ibaret kalmıştı. Zaten dün sabah beni şelaleye götüren de, geçtiğimiz günlerde
bir hafta sonu arkadaşım Arif’in arayıp “Orada kahvaltı var mı?” sorusuna yanıt
verememek, ardından gidip bizzat yerinde test etmek sonucuydu.
Düdenbaşı
Şelalesi’nin iki yakasında 2 alabalık lokantası var. Geçmişte tur şirketlerine
paket hizmet verir, alakartta çalışırlardı. 15 yıl kadar önce Kazım Bilgili’ye
“Neden kahvaltı yok” dediğimde, denediğini, ama tutmadığını söylemişti. Ama
artık vakti gelmiş. Pandemi sonrası kaçacak yer arayan Antalyalılar, malum
Çakırlar’ın hem artık sıradanlaşması, hem trafik çilesiyle birleşince
alternatif ararken burayı keşfetmişler. “Arz- talep dengesi” diyelim.
Geçtiğimiz
günlerde biz ailece bir kahvaltı yapmış, o gün bu sayfayı hazırlamaya karar
vermiştik. Burası “reklam” filan değil sevgili yetkililer. Hatta Nedim beyi
buradan bi kahvaltıya davet etmiş olalım. İnsanlara “bilgi” veriyorum. Her
şeyden önce fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere önünüze 15 çeşit zeytin, 10
çeşit peynir koymuyorlar.
Ben fiyat
vermiyorum, ama gidin deneyin. Memnun olmazsanız “bendensiniz” diyemem, bütçem
elvermez ama “artniyetlisiniz” der geçerim. Bu arada bir de tavsiyem var,
Düdenbaşı Şelalesi’ni görmeyen veya benim gibi “epeydir” görmeyenler, şelaleden
giriş yapıp oradan değirmen Restaurant’a geçebilirsiniz. Yürümeyi seviyorsanız.
“Arkadaş” çayın batı yakasında, girişi şehirden şelaleye varmadan biraz beride.
Görseldeki
patates kızartması, çocukluğumuzda hiçbirimizin hayır diyemeyeceği kadar güzel,
sabah kahvaltıda veriyorlar. Ali Buldu demişti yıllar önce, “Bizim oralarda
patates kızartması olmadan kahvaltı olmaz” diye. Öğleden sonraya sarkarsanız
bira ile de iyi gider.
Benden
bugünlük bu kadar. O koca sofradakilerden sadece tereyağlı pide, salatalık ve
çay tükettim. Ekmeğin artanını da paket yaptırdım. Haftaya sizleri Küçük
Ayasofya’ya götüreceğim. Ayasofya’da Cuma namazı kılamadık ama Küçük
Ayasofya’da dua ettik sevdiklerimiz için.